20.

4.6K 202 57
                                    

                                *****
    Apartmanın önüne geldiğimde arabadan inmiştim. Benim hemen peşimden ise Fırat gelmişti. Hiçbir göz teması kurmadan geçirdiğim ufak çaplı kazadan dolayı arabama birşey olup olmadığını kontrol ettim. Arabada hiçbir hasar yokken içim rahatlamıştı. Fırat ise arabasından inmiş öylece beni izliyordu. Onu görmezden gelerek apartmana girip asansöre bindim. Beşinci katın tuşuna bastığımda asansörün kapısı kapanmak için hareket ederken bir el kapının kapanmasına engel oldu. Bu elin sahibi tabii ki de Fırat'tan başkası değildi.

   Derin bir nefes alıp başımı önüme eğdim. Ona kızgın değildim. O arabanın benim için ne kadar değerli olduğunu bilemezdi. Ki o sözleri de zaten öfkeyle söylemişti. Ben sadece bugün kötü bir gün geçirdiğim için olur olmaz şeylere kırılıyordum.

  Yine kafamın içindeki düşüncelere dalmışken asansörün durduğunu hissettim. Ne olduğunu anlamak için kafamı yerden kaldırdığımda karşıma geçmiş çatık kaşlarıyla bana bakan Fırat'ı görmeyi beklemiyordum.

  Sakin bir sesle,
- Ne oluyor? Diye sordum.
- Konuşacağız, dedi.

Gözlerimi etrafta gezdirip,
- Burada mı? Dedim.
Başını sallamakla yetindi. 
Çok yorgundum. Değil konuşmak dudaklarımı kımıldatmak bile gelmiyordu içimden. Başka zaman konuşabilirdik. Bugün değil ama başka bir gün.

- Ben konuşmak istemiyorum.
Fırat'ın kaşları iyice çatılırken ,
- Sana konuşmak istiyor musun diye sormadım. Konuşacağız dedim , dedi.

Yine kabaydı. Ve ben sinirleniyordum.
Gözlerinin içine bakıp,
- Sen bana konuşacağız da demiyorsun ki. Sen bana "ben konuşacağım sen dinleyeceksin" diyorsun. O zaman bende şöyle söyleyeyim "ben seni dinlemek istemiyorum", dedim. Sesim yüksek değil ama netti.
Sözlerim biter bitmez elim asansörü  çalıştırmak üzere tuşa uzandı. Ama Fırat elimi tutup beni engellemişti. Gözlerim tekrar Fırat'ın gözlerini bulurken orada bariz bir öfke gördüm. Elim hâlâ elindeyken çekmeye çalışsam da bırakmamıştı.

Ve dişlerinin arasından tıslar gibi,
- O zaman bende şöyle söyleyeyim " dinleyeceksin", dedi.

Gözlerimi kapatıp açtım. İstesem elinden kurtulurdum ama bunu yaparsam Fırat'ın canını yakmak zorunda kalırdım ve ben Onun canını yakmak istemiyordum.
Bu yüzden usulca başımı sallayıp,
- Tamam , konuş dinliyorum, dedim.
Fırat'ın bakışları anında yumuşarken öfkesinin saman alevi gibi olduğunu farkettim.

  İleride bu öfkenin bizi çok yakacağını bilmiyordum.

Fırat avucunun içinde tuttuğu elimin üzerini baş parmağıyla okşarken bunu bilinçsizce yaptığını düşündüm. O ise kalın ve sert sesine nasıl sığdırdığını bilmediğim naif bir tınıyla,
- Göğsün hâlâ acıyor mu? Diye sordu.
Bu soru beni afallatırken gözlerimi kaçırıp başımı önüme eğdim. Herhangi bir art niyeti yoktu biliyordum. Bunu sadece beni düşündüğü için soruyordu. Bu yüzden Ona doğruyu söylemeye karar verdim. Zaten yalan söylediğim an bunu hemen anlıyordu.

Fırat'ın duyabileceği bir ses tonuyla,
- Biraz acıyor , dedim.
Fırat sert bir şekilde nefesini dışarı verirken Onun yüzüne bakmıyordum.
- Hazan bak doktora götüreyim seni. Ya ciddi birşey olduysa.
Gözlerimi derin bir nefes alıp yüzüne çevirdim.
- Fırat bak iyiyim ben. Birşeyim yok. Diraksiyona vurdum göğsümü acıması normal. Geçer birazdan.

  O sırada Fırat'ın dudağı gülümser gibi sola doğru kıvrılırken gözleri ise yüzümün her zerresini tarıyordu. Gözlerindeki pırıltılar siyah harelerinde bir yıldızı andırıyordu.

Ne olduğunu anlamazken,
- Noldu? Diye sordum.

Fırat'ın bir eli hâlâ elimi tutuyorken diğer eli de önüme dökülen saçlarıma gitmişti.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin