22.

4.3K 209 11
                                    

                                *****
    Albayın yerini gösterdiği çay
ocağına girerken peşimizden Turan timi de gelmişti. Feyzullah'a dönüp,
- Aramaya başlayın, dedim.
Feyzullah,
- Emredersiniz savcım, derken bende onlarla beraber küçük seramik bir tezgahın, kahverengi tonlarında mutfak dolaplarının ve köşede ufak bir fırının bulunduğu mutfağa girmiştim.

Ellerimize tıbbi eldiven giymiştik.  Jandarmalardan biri ilk iş olarak dolabın üstüne bakmak için tezgahın üzerine çöp poşeti serip çıktı. Feyzullah ve iki jandarmada dolapların içine bakarken bende küçük fırının kapağını açıp içine baktım. Elimi fırının içinde gezdirirken fırının tavan kısmında oraya yapıştırılmış bir poşet bulmuştum. Poşeti çekip çıkardığımda bunun bir uyuşturucu paketi olduğunu anlamam uzun sürmedi.

   Albay ve Fırat elimdeki içinde beyaz bir toz bulunan pakete çatık kaşlarla bakarken onlarla göz göze geldim. Bu iş düşündüğümden daha çok sarpasaracaktı. Derin bir nefes alıp çöktüğüm fırının önünden kalkarken elimdeki paketi delil torbasına koydum.

   O sırada Feyzullah,
- Savcım burada kilitli bir dolap var , dedi.
  Oraya doğru ilerleyip asma kilitle kilitlenmiş olan dolaba bakıp,
- Açın, dedim.
Feyzullah,
- Emredersiniz savcım, derken dolaba art arda attığı tekmelerle sunta kapağı kırdı. Kırılan kapak yere düşüp ses çıkartırken kapağı ayağımla itip dolabın önüne çöktüm.

   Dolabın içinde iki tane dosya ve küçük bir kutu vardı. Dosyalardan birini alıp açtım. Yine bir harita vardı. Dağ haritasından çok şehir içini gösteren bir haritaya benizyordu. Bu haritayla şehir içinde eylem yapacakları yeri belirliyor olabilirlerdi ya da başka birşey. Dosyanın diğer sayfasına geçerken başka bir harita daha çıkmıştı karşıma. Diğerine nazaran bu  bir dağ  haritasıydı.

  Cafer'in evinde bulduğumuz haritadaki dağdan daha büyük bir dağa ait olduğu anlaşılıyordu. Harita üzerinde kırmızı kalemle işaretlenmiş bazı noktalar vardı. TKÖ sandığımızdan daha büyük bir örgüttü anlaşılan.

  Elimdeki dosyayı Feyzullah'a uzatıp diğer dosyayı elime aldım. Dosyanın ilk sayfasında listelenmiş bir şekilde elli altmışa yakın isim vardı. İsimleri teker teker okuduğumda bu isimlerin  kaçırılan çocuklara ait olduğunu anlamıştım. Üstüne üstlük İnci Kadıoğlu'nun ve Ayşe teyzenin oğlu olan Murat Beşer'in isimlerinin üzeri kırmızı kalemle çizilmişti.

   İnsanları öldürmeyi bir görev olarak görüyorlardı. Ve her tamamladıkları "görevin" üzerini kırmızı kalemle çiziyorlardı. Görünen o ki daha çok insan öldüreceklerdi. Tabii ben izin verirsem.

  Dudaklarımın arasından sinirle "şerefsizler" diye tısladım. Herkesin gözü benim üzerimdeydi. Belki de bir savcı olarak küfür etmemeliydim. Ama kendimi tutamıyordum.

  Gözlerimi kapatıp açarken diğer sayfaya geçtim. Bu sayfada bir fotoğraf vardı. Beni beynimden vuran ve üye olduğum kuruluşta eğtim aldığım yıllara götüren bir fotoğraftı bu. Fotoğrafı dosyanın içinden çıkartıp elime aldım.

  Kıvırcık siyah saçları, zeytin yeşili gözleri, kemikli yüz hatları ve sporcu olduğunu belli eden kalın boynuyla fotoğraftaki bu kadın bana çok tanıdık geliyordu. Elimde tuttuğum bu fotoğrafta soğuk bakan gözlerine eşlik eden sert çehresi bana bir zamanlar sıcacık gülümserdi.

   Verdiği nasihatler her zaman kulağıma küpe yüreğime kılavuzdu. Örnek aldığım, ileride olmak istediğim kişinin yansıması olan bu kadın üye olduğum kuruluşun en iyi hocalarından biriydi.  Dövüş eğitimlerinin ve psikolojik eğitimlerin çoğunu ondan almıştım.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin