2. Bölüm

4.4K 205 25
                                    

 Parktaki köpeği besleyip arabayı apartmanın önüne park ettiğimde saat akşam yedi olmuştu. Arabadan inip apartmana girecekken bagajda duran sistem aklıma geldi. Şimdilik işime yaramıyor olsa da yinede kurmaya karar verdim.

Sistem dediğim şey beş altı diz üstü bilgisayar ve birkaç bağlantı kablosundan oluşuyordu. Bulunduğumuz şehirdeki herkesin kimlik bilgilerine ve sicillerine ulaşmamızı sağlayan bir sistemdi bu . Ayrıca insanların isimlerinden üzerine kayıtlı herşeye ulaşmamızı sağlıyordu. Telefon numaralarına ve hatta kart bilgilerine kadar. Kimlerle konuştuğunu, ses kayıtlarını , mesajlaşmalarını ve daha bir çok şeyi hacklemeye gerek kalmadan elde edebiliyorduk. İçinde bulunduğum kuruluşun Türkiye'de ki her şehirde adamı vardı. Ve bu sistem sayesinde suçluları daha çabuk yakalayabiliyorduk. Şuan benim sistemden sinyal alamıyor oluşum bir  tek benim değil Doğu'da görev yapan birçok insanın sorunuydu. İçinde bulunduğum kuruluşun üyesi olan öğretmen , savcı, hakim, avukat , polis , doktor ve daha birçok meslek dalının. Bizim görevimiz ise bulunduğumuz mesleğin içindeki terör örgütü üyelerini ifşa etmek ya da mesleğini hakkıyla yapmayan insanların cezalarını çekmelerini sağlamaktı.
Tabii işin adalet kısmında iş daha tehlikeli ve zordu. Suçlularla uğraşmak için özel eğitimler alıyorduk. Psikolojik, fiziksel , teknolojik, silahlı, yakın dövüş... Ve nicesi. Amacımız ise adaletin içinde adaleti sağlamaktı.

Sistemin içinde bulunduğu büyük koliyi alıp bagajın kapısını kapattım. Aksayan ayağımla apartmana doğru ilerlerken Fırat'ın arabasının farı gözümü kamaştırmıştı. Kirpiklerimi kırpıştırıp apartmana doğru yavaş adımlarla ilerlemeye devam ettim.
Ta ki Fırat'ın yanıma gelip elimdeki koliye uzanarak bariton bir sesle
- Ver bana , demesiyle duraksayana kadar.
Koliyi kendime doğru çekip
- Gerek yok, dedim.
Fırat ise sinirli bir şekilde soluyup
- Neden? Bu sefer Filiz'de yok, dedi.

Kaşlarımı çatıp yüzüne baktım . Fırat'ın da kaşları çatıktı. Ellerini belinin iki yanına koymuş yüzüme bakıyordu.
- Anlamadım? Dedim sorar gibi. O ise elimdeki kutuyu boşluğumdan faydalanıp alırken
- Anlarsın, dedi kafasını aşağı yukarı sallarken. Sonrada beni geride bırakıp apartmanın içine girdi. Bende peşinden ilerlerken asansöre bindik.

   Fırat sanırım sabahki olaydan bahsediyordu. Ama olayın tam olarak Filiz'le alakası yoktu. Kendi başıma halledebileceğim şeylerde başkalarından yardım istemezdim. Filiz'in birşeyleri yanlış anlamasını istemiyor olsam da sabah ki tavrımı tamamen buna mâl edemezdi.

Fırat'ın
- Hastaneye gittin mi? Diye soran sesiyle ona döndüm. Bu soruyu sorarken sesi sertti. İyi birşey söylerken bile kızıyormuş gibi çıkan sesi insanı tedirgin ediyordu.

- Gittim, dedim gözlerimi tekrar yere çevirirken.
- Ne dedi doktor?
- Çatlamış.
Her ne kadar Fırat'a bakmıyor olsam da aniden bana dönen yüzünü hissettmiştim.

Açılan asansör kapısından çıkarken cebimde çalan telefonu elime aldım. Salih eniştem arıyordu. Aramayı meşgule alıp zile bastım. Kapıyı Bahar açmıştı ve bana sinirle bakan gözleri üzerimdeydi. Umursamadan ayağımdaki ayakkabıyı yavaşça çıkarıp içeriye geçtim. Fırat'ta içeriye girerken Bahar
- Hazan ben bugün sana hastanede ayağının üzerine basma diye söylemedim mi? Diye sordu. Bu bir soru değildi ama yine de cevaplandırdım.
- Demiş olman lazım. Çünkü çatlak üzerine basılmaz ve doktor olarak hastayı bilgilendirmek senin görevin.

Düz bir surat ifadesiyle söylediğim bu sözler Bahar'ın üzerime doğru gelmesine sebep olurken Ayşe teyze mutfaktan çıkıp
- Hoşgeldin kızım, dedi.
Canan teyze de mutfaktan çıkıp bana sarılırken
- Geçmiş olsun yavrum, dedi.
Gülümseyip
- Sağolun, dedim.

Bahar ise kollarını birbirine kenetlemiş bir şekilde bana ters ters bakarken gülümsedim. Ve ona doğru ilerleyip sarıldım.
- Özür dilerim Bahar, dedim.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin