13.

4.4K 228 29
                                    

Adliyede evrak işlerini halledip Cafer Kadıoğlu'nun yarın mahkemeye çıkması için gerekli şeyleri yapmıştım. Bu mahkeme Cafer'i hakim karşısında sorguya almak için yapılacaktı.
Şimdi de Hacer hanımla kocasının aleyhine şahitlik yapması için konuşmaya gidiyordum. Kabul edeceğine dair bir inancım vardı. Çünkü o bir anneydi. Evladı için üzüldüğünü kendi gözlerimle gördüğüm bir anne.

Sakin trafikte ilerlerken yine yağmur yağıyordu. Gökyüzü gri bulutlarıyla - böyle havaları sevmeme rağmen - içimi sıkıyordu. Bir ölüm sessizliği vardı kafamın içinde. Büyük bir fırtına uzaklardan sinyallerini veriyor lakin ben birşeylere geç kalıyormuşum gibi bir his sarıyordu yüreğimi. Kötü şeyler olacaktı.

Nefeslerim sıklaşırken arabayı sağa çektim. Camı indirip nefes almaya çalışırken bu hissin bana nereden tanıdık geldiğini düşünüyordum. Zihnimde beliren sahnelerle içim yine ürpermişti.

İlk böyle hissettiğim de on yıl önce doğum günümdü ve babamın çikolatalı pastamı alıp gelmesini bekliyordum. Camın önünde kar sularının kaldırımlardan akışını, caddeden geçen arabaları ve yürüyen insanları izlerken bir haber kanalının açık olduğu televizyondan şöyle bir ses yükselmişti;

Son dakika
İstanbul E5 otoyolunda feci bir olay meydana geldi. İstanbul adliyesinde görev yapan Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Türkoğlu arabasının freninin tutmaması sonucu bariyerlere çarptı. Çarpmanın etkisiyle alev alan aracın içinde Mehmet Türkoğlu yanarak hayatını kaybetti.

O anı tekrar yaşıyormuşum gibi yüreğim sızlarken gözümden süzülen yaşları silip derin bir nefes aldım. Belkide sadece bir kuruntuydu. Kötü birşey yaşanmayacaktı. Öylesine bir hissti.

Arabayı çalıştırırken beynimdeki düşünceleri bertaraf edip yola koyuldum. Evin önüne geldiğimde arabadan indim. Yağmur damlaları açık olan saçlarımın arasına düşerken çamurlu toprak yolda yavaş adımlarla ilerledim. Buraya ilk geldiğim günkü gibiydi etraf. Görünürde kimse yoktu ve bu küçük gecekondunun bacası tütüyordu. Kışın gelişiyle mahallede keskin bir kömür kokusu vardı.

Evin demir kapısını birkaç kere tıklatıp beklemeye başladım. Bir süre sonra Hacer hanım sabahki halinden daha kötü bir halde kapıyı açtı.

Beni gördüğüne şaşırmış gibiydi.
- İyi günler Hacer hanım. Biraz konuşabilir miyiz?

Hacer hanım başıyla beni onaylayıp içeriye geçmem için kenara çekildi. Aşina olduğum oturma odasına girdiğimde koltuğun üzerinde İnci'ye ait olduğunu düşündüğüm kıyafetler vardı. Ve İnci'nin fotoğrafları. Bu evde bana çok tanıdık gelen birşeyler vardı; yas tutan biri ve ölümün kasveti.

Peşimden odaya giren Hacer hanım bana "buyrun" diyerek oturmam için bir yer gösterdi. Gösterdiği yere oturduğumda konuşmaya başladım.

- Lafı dolandırmayacağım Hacer teyze. Yarın sabah saat dokuzda eşinizi mahkemeye çıkartacağız. Senden istediğim şahitlik yapman.

Hacer hanım ağlamaktan kızarmış gözleriyle bir süre öylece yüzüme baktı.
- Ben... Ben nasıl... Yaparım?
- Nasıl yapacağını ben bilemem Hacer teyze. Ama yapmak zorundasın. İnci için yapmak zorundasın.

Hacer hanımın gözlerinde bir korku vardı. Sağa sola kaçırdığı bakışları bunu kanıtlıyordu.
- Öldürürler beni. Yaşatmazlar.

Duyduklarımı idrak etmeye çalışırken gözlerimi kırpıştırdım. Kızını öldürmüşlerdi. İnci'yi yaşatmamışlardı. Kendini mi düşünüyordu?

- Sizi korumak için elimden geleni yapacağım. Merak etmeyin.

Kadın gözlerinden yaşlar birer ikişer süzülürken başını sağa sola salladı.
- Yapamam.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin