32.

3.5K 135 36
                                    

                               *****
   Şırnak'ta beklenilen kar yağışı sabahın erken saatlerinde kendini göstermiş evlerin çatılarını ve kaldırımları yer yer beyaza bürümüştü. Kar yağışından dolayı hava fazlasıyla soğukken arabamın ısıtıcısını açmış adliye doğru ilerliyordum.

  Arabamın camına düşen kar taneleri sileceğin önünde sağa sola savrulup eriyip giderken derin bir nefes çektim içime. Kış aylarını pek sevmesem de karın yağışını izlemek bana nedensiz bir huzur verirdi. Bir fincan kahve yapıp , elime en sevdiğim kitabı alıp sıcacık bir evde pencerenin ardından kar yağışını izlemek bana şu hayatta gerçekten iyi gelen nadir anlardan biriydi.

  Bu alışkanlığı babamla kazanmıştım. O koskoca, kasvetli ve içinde sözde bir ailenin yaşadığı İstanbul'daki evde babamla kendimize huzurlu, sessiz , sakin birkaç saat bahşetmek adına çalışma odasındaki yerden tavana kadar uzanan camın önünde ellerimizde kitaplarımız , babam sütsüz ve şekersiz türk kahvesini yudumlarken bende çikolatalı sütümü içerdim. Hatta bazen birbirimizle  okuduğumuz kitaptaki hoşumuza giden birkaç cümleyi paylaşırdık.

  Bazen babamın pek keyfi olmaz ve ben bu anı tek başıma yaşardım. Gerçi babamın çoğu zaman keyfi olmaz lakin beni mutlu edebilmek için kendini zorlardı. O anlarda kendimi kötü hissederdim. Annem yatak odasında geceden sızmış bir şekilde yatarken, ablam dışarıda gezip tozarken, Ali ise odasında bilgisayar oyunları oynarken bende koca bir haftanın yalnızlığını, babamın tek tatil günü olan pazar gününde onunla gidermeye çalışırdım ve bu bana bencil biri olduğumu düşündürürdü. Ama yine de bunu çoğu zaman göz ardı ederdim. Çünkü hem o kadar yalnız, hem de o kadar sevgiye aç bir çocuktum ki bende tek sevgi günüm olan pazar gününde babamın yanından hiç ayrılmazdım.

  Aslında çocukken çok kırgındım babama. Okuldaki arkadaşlarımın babaları onları okula bırakıp , alırdı. Onları parka götürür, vakit ayırırlardı. Ama benim babam hep yoğun ve çalışıyor olurdu. En azından bana öyle söylerdi. Büyüdükçe anladım ki aslında babam evdeki kasvetten, annemden , kavgalardan ve huzursuzluktan kaçıyordu. Yani babamla benim hikayemde tek bencil olan ben değildim. Babamda bencildi. Onu hep iyi bir baba olarak hatırlasamda bazen ona kırgın olan yanıma denk geliyor ve yine bir hüzün dehlizinde boğuluyor ardından da kendime kızıyordum. Çünkü babam bana bu dünyada verebileceği herşeyi vermişti. O kadar mutsuzluğun, acının, kasvetin, hüznün içinde elinden ne geliyorsa yapmıştı benim için. Ve büyüdükçe bende babama benzemiştim. Annemden , onun bana karşı olan o büyük nefretinden, uzun , şarap kırmızısı, keten perdelerinin mutamadiyen kapalı olduğu o kasvetli evden kaçmak için bende okula , işe , babamın mezarına saatlerce - hatta bazen gece yarılarına kadar - sığınırdım.

İnsanlar dinlenmek için evlerine sığınır, çocuklar acı çekerken, üzgünken, mutluyken annelerine koşar ben ise annemden ayrı evimden ayrı kaçardım.

   Anneme ise ne kızgındım ne de kırgın. Çünkü biz annemle hiçbir zaman birbirimize kızacak ya da kırılacak kadar samimi olamamıştık. Ben çok denemiştim. Ama olmayınca olmuyordu. Zorlamadım bende. Bu hayatta hiçbir şeyi zorlamadım. Bir tek kendimi yaşamaya, bir sonra ki sabaha uyanmaya zorlayıp durdum. Sonra da yaşamayı bırakıp var olmaya başlamıştım. Böyle herşey daha kolaydı.

  Şimdi ise gökyüzünden karlar yağan, buz kesen , toprak kokan bu şehir bana hayat vermişti. Fırat'ı vermişti. Bana biraz olsun iyi gelmişti.

Yüzümde oluşan küçük tebessümle pencereyi açıp dışarıdaki soğuk havadan derin bir nefes aldım içime. O sırada da telefonum çalmaya başlamıştı. Ekranda Fırat'ın adını görünce yüzümdeki tebessüm büyümüş elim alelacele bulduğu telefon ekranını kaydırıp aramayı yanıtlamış ve Fırat'ın,
- Hazan , diyen sesi kulaklarıma dolmuştu. Bana yan yana olmadığımızda ya da yanımızda birileri olduğunda "yavrum" demiyor adımla hitap ediyordu.

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin