21.

4.5K 200 48
                                    

                               *****
Sabah gözlerimi parkta uyuya kaldığım kaydırakta açmıştım. Her yerim tutulmuş ve başım çatlarcasına ağrıyordu. Kendimi toparlayıp saat 06.30'u gösterirken eve gelmiş bir duş alıp adliyeye geçmiştim.

   Adliyedeki odamda elime ulaşan İnci'nin otopsi sonucunu incelerken parkta uyuyup biraz üşüttüğümden dolayı grip olmamak için ıhlamur içiyordum.

İnci'nin otopsi sonucundan ise beklediğim dışında bir sonuç gelmemişti. Otopsi raporunun gösterdiği üzre İnci defalarca tecavüze uğramış ve şiddet görmüştü.

  Yine midem bulanırken içimde bir öfke kol geziniyordu. Cafer denilen şerefsizi içeri tıkmış olmama rağmen İnci'nin intikamını almışım gibi hissedemiyordum tam anlamıyla. Ve daha onlarca kız çocuğu şuan hangi dağın, hangi ücra köşesinde İnci'yle aynı kaderi paylaşırken içim asla rahat etmeyecekti. Onları kurtarmadan  - ölü ya da diri - huzurla tek bir gece dahi uyumayacaktım.

   Otopsi raporunu masamın çekmecesine koyarken telefonum çaldı. Arayan Kim Chin Mae'ydi. Aramayı yanıtlayıp,
- Efendim? Dedim.
Telefonun diğer ucundan Kim Chin Mae'nin sesi duyuldu.
- Savcı dün bahsettiğin kamyonetin plakasından sahibine ulaştım. Adam şu an hastanede. Biri adamı ölesiye dövmüş. Toparlanması uzun sürecek gibi.

   Bahsettiği adam dün üzerime kamyon süren kişiydi. Ömer Korhan'ı yolcu ettikten sonra kamyonetin plakasını Kim Chin'e vermiş ve adamın kim olduğunu araştırmasını istemiştim.

  Adamın dövülme olayının ise arkasında yatan tek bir kişi olabilirdi. O da Fırat'tı. Çünkü bu olaydan bir tek onun haberi vardı ve kendi ağzıyla söylemişti "bulup ecdadını sikeceğim onun" diye .
Derin bir nefes alıp,
- Tamam. Sen adamı kontrol etmeye devam et. Toparlanınca konuşur, derdi neymiş öğreniriz, dedim.

Kim Chin beni onaylarken telefonu kapatmıştık. Aklım ise Fırat'a gitmişti. Dün akşam benden sonra adamı bulmaya gitmişti demek ki. Zaten sabahta arabası yerindeydi. Yine de bu yaptığı doğru değildi. Başına herhangi bir iş açılabilirdi. Ona kendim halledeceğimi söylemiştim. Niye böyle birşey yapmıştı ki? Fırat herşeyiyle bir soru işaretiydi kafamda. Bu yüzden fazla düşünmemeye karar verdim.

   Son bir kaç yudum kalan ıhlamuru içip gerçeklere dönmek üzere yerimden doğruldum. Önce Ömer Korhan'ın anne babasının otopsisinde bulunmam sonra da operasyonda yakalanan Cemal denilen adamın sorgusuna katılmam gerekiyordu.

   Bugün yine diğer günlere paralel olarak benim için yoğun ve yorucu geçecekti. Kabanımı, telefonumu ve arabanın anahtarını alıp adliyeden çıktım. Arabaya bindiğimde ise hava yağmurluydu. Isıtıcının ayarını yükseltip yola koyuldum.

   Arabanın ön camına düşen yağmur damlalarını izlerken diğer günlere nazaran hiçbir şey düşünmüyordum aslında. Hayatım tam orta yerinden kırılmıştı sanki. Bir umutsuzluk vardı içimde. Bir yerlerde yanlış yapıyormuşum hissi sarıyordu içimi. Kopmuştum hayattan. Kafamın içinde koca bir boşluk ve ben o boşlukta her zerremle savruluyordum.

    Benim hikayemin zor olmasının yanı sıra diğer insanların hayatlarının zorluğu da çöküyordu omuzlarıma. İnci'nin ölümü, Hacer teyzenin öldürülmesi, oduncu, Ömer Korhan ve ailesi, hâlâ TKÖ denilen örgütün elinde olan canlar.

   Savcı olmaya karar verdikten sonra katıldığım gizli kuruluşta bize eğitim veren bir üst şöyle söylemişti bana "çok duygusalsın. İnsanların acısını kendi acın gibi sahipleniyorsun. Ama bizim mesleğimizde bunlara yer yok. Eğer bu mesleği icra edemeyeceğine dair en ufak bir şüphe varsa içinde şimdi çık git bu kapıdan."

VATANAŞK ( Askeri Kurgu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin