15. Bölüm

28.6K 1.4K 222
                                    








Helöööö. Ay ben bir daha iki işi bir arada yaparsam ne olayım. 16 ve 15i bir arada yazmaya çalıştım aynı belgenin içinde. Ahh sahneler girdi birbirine onu düzenle kaldığım yerden devam et derken bu saati buldu neyse geç olsun güç olmasın çok özür dilerim bu arada bir daha saat koymayacağım hep bir şeyler oluyor ☹️

Neyse bu arada 16. Bölümde hazır sayılır yani birazdan okuyacak olduğunuz sahnenin ateşlisi var demedi demeyin.

Yeni gelenler geliyor her bölüm atmam da bunu diyeceğim umarım katranın bu yolculuğunda ışığımızı bulma hikayemizde bizlerle bu yolda devam edersiniz okuyan oy veren kalbinizden öpüyorum 🧡







🧚🏻🌼








“iyi günler.” Uzandığım raflara tutunarak ardımı döndüğümde gelen müşteriyle birlikte, “Merhaba.” Diyerek tahta üç ayaklı merdivenden indim. Süha amca ayırtılmış kitapların yukarıda olduğunu söylemiş kitapları indirmiştim. İşe başlayalı üç saat olmuştu. Sisli ve yağmurlu olan gün kendisini akşamın dindirici yalnızlığına bırakmak için nazlanırken insanı evinden çıkartacak bir güzelliğe sahipti.

Tezgahın ardına koyduğum kitabı kutusuyla birlikte alırken yukarıdan Süha amcanın sesini işittim. “Olcay dedene selam söyle, evlat. Mektuplar duruyorsa istiyormuş ihtiyar de.” Evet hâlâ yukarıda o kağıtları birleştiriyor arada birde kitap okuyordu.

Karşımdaki benden kısa olan fakat yaş olarak genç bulduğum toprak tenlerinde ki adam incecik ve ara ara seyrek olan hafif koyu kahve kaşlarını yukarı kaldırıp küçük bir tebessümle “Kendisi de sizin plakları bekliyor efendim.” Dedi ufaktan göndermeli bir sesle. Yüzündeki tebessüm uğraşır bir incelikteyken Süha dede adamın aksine bir suretle bakıyordu. Hatta cevap bile vermemiş işine geri dönmüştü. Tekrardan adama döndüğüm sırada muzur bir ifadeyle bana bakarak “ İki ihtiyar emanetlerini birbirine soruyor ve isteyemiyor.” Dedi.

“Neden ki?” diye sordum. O da yadırgamayarak, “Sırmış aralarında.” Sabırsız bir şekilde ayağını çıkış kapısına doğru attığında son kez tebessüm ederek çıktı. Gelenlerin hepsi Süha amcayı tanıyordu ve aralarında mutlaka bir bağ bir parça oluyordu.

“Hah senin otobüs geldi Rüya kız.”

Bana mı diyor diye daha bakınmadan dükkânın kapısı eş zamanlı olarak açıldı. Kucakladığım kitapları tekrar tezgaha koyduğumda başımı çevirdiğim gibi onu gördüm. Yekta baştan aşağı beni süzüyor ardından gözlerimde duraksamıştı. Ağır ağır göz bebekleri hareket ederken bu anda değil gibiydi. Saklıydı sanki bakışları. Ruhundaki izler gibi derine gömülmüş yitip gitmişti. Bazen oluyor tutuklu kalıyordu. Bazense bir el gibi bakıyordu. İkimizin bakışmasını Süha amcanın öksürük sesi kestiğinde tezgahta olan kutuyu kucaklayıp alt rafa koydum.

Yekta’nın “İhtiyar.” Dediğini duyarken Süha amcayı kızdırmıştı. ‘hıı’ diye boğukça çıkarttığı sesi öyle dok çıkmıştı ki, ona gülen Yekta’ya şaştım. “Kıçındaki kıllar ağarınca bu kızda sana ihtiyar diyecek.” Dudağının ayasını yukarı kaldırıp hoşlanmadığını belli ederek “Kurt kocadı maska oldu tabii.”

KATRAN  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin