Hellööööö
Nasılsınız gencolar?
Yeni gelenler hooooş geldiniz sefa getirdiniz 🧚🏻🌼
Haftanız huzurla sağlıkla geçsin efendim 🧡
Keyifle okumanız dileğiyle 🧡
🧚🏻🌼
Korku sizi nereye götürürdü? Korku sizi tutsak ettiğinde ne yapardınız? Bir köşeye siner, öylece bekler mi yoksa çırpınıp durur muydunuz. Ben hiç birini yapmadım, bağırmaya gücüm yetmedi, saklanmayaysa o izin vermedi. Tuttu elimden, kattı beni soluna en güzel köşesine. Unuttum bende korkumu, yok saydım o anıları. Yok sayıp onunla olan yoluma devam ettim.
Yaptığı yemekleri piknik sepetine koyup evden çıkmıştık. Bakışlarımı kış ayına tezat yılın ilk günlerinde güllük gülistanlık bir havaya öyle kaptırmıştım ki ormanlık bir alana geldiğimizi fark etmedim bile.
“Nereye gidiyoruz?” Diye sordum. Sesim nazlı nazlı çıkmıştı ister istemez. Yekta kolundaki siyah deri işlemeli Türk bayrağı motifli saatine bakıp ardından bana dönerek göz kırptı. “Az kaldı. Bugün bizim, kimseyi düşünmek yok. Sadece ikimiz varız.”
Annem geldi aklıma ister istemez. Gelirim demiştim kadına. “Geç gitmeyelim eve. Anneme kızlarla çıkıyorum dedim.”
Kaşları çatıldı anında. Neye kızmıştı? “Benimle çıkıyorsun Peri!” dedi sanki uzun zamandır öğrencisinin yanlış konuyu anladığını öğreten öğretmen gibiydi tavrı. “Biliyorum Yekta! Ayrıyeten ben senin askerin değilim. Vazgeç şu bakışlarından!” diye ültimatom verdim. Oysa sol eliyle çenesini kaşıdı. Sinirli bir gülüş peyda oldu suretinde. “Kızım anana niye Yekta ile buluşacağım demiyorsun?”
“Anamı ne katıyorsun be adam! Emir vererek konuşma diyorum bana sen diyorsun anam! Hem anan ne ya? Kıro musun sen? Apaçi mi olacaksın başıma?”
İki dakika sırtı okşanmaya gelmiyordu adamın. Hemen bir değişik haller, tripler. Islatıp döveceksin ama işte gencim daha. Mahpushane duvarlarında çürüyecek yaşta değildim.
Dişiyle dudaklarını eze eze içli içli gülmeye başladığında dudaklarının üzerine şap diye vurdum. Vurmamla birlikte ıslak etin sesi arabanın içini doldururken kalın biçimli dudaklarındaki dişleri duraksamıştı. Arabayı otomatik ayara alırken hızını da indirdi. Boğazım kurudu. Vurmasaydım keşke dedim ama çok geçti. Vurduğum o dudaklar dudaklarımla buluştu. Dolgunluğunu hatırlayan dudaklarım sanki en güzel en özeline kavuşmuş gibi sızladı. Kendiliğinden ona meylendi her sızım. Sol elim mutfakta dokunmak için can attığım, omuz başlarına tutundu. Dokunduğum gibi, bir şeylerle uğraştığında arabanın durduğunu hissettim.
Yolun ortasında mıydık kenarda mıydık bilmiyorum. Ama istediğim daha fazlasıyken, hissettiğim tek şey dişinin dilimle verdiği savaşa sert soluklarını da eklemesi oldu. Koltuk ve bedenim arasında kalan sol kolumu da çıkardığımda kendimi bir tık yükselttim. Yükselmemle birlikte üst dudağıma geçtiğinde somurmaya iliğimi kurutmaya, kuruta kuruta her zerresini her kıvrımını emmeye başladı. Yetişemiyordum ona. Ne dudaklarına, ne kasıklarımda gezen sızıya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATRAN
General FictionEn kötü anında ona birkaç kelime ile destek olan o peri dedesinin gittiği yerden son hediyesi olmalıydı. Burnuna bir kere daha götürdüğü mendilin kokusunu ciğerlerine çekerken üzerinde ki minik peri kanadı işlemesi dikkatini çekti. O kız gerçekten b...