28. Bölüm

18.5K 1.1K 185
                                        










Hayırlı geceler 🧡

Nasılsınız iyi misiniz?

Tatil bitmek üzere kar tatili yapan var mı aranızda?

Bölümde yorum sınırı aşıksın diye uğraşan herkese teşekkür ederim 🧡

Oy verenlere de teşekkür ederim 🧡

Yeni gelenler sizlerde hoş geldiniz 🧡

Geçen bölümde sınır vardı ya hani onu ben kendim için yapmadım. Kim iter yorumların noktadan ya da mantığı olmayan yorumlardan sınırın dolmasını.
Ben sadece sohbet ederek benimle birlikte aşarız sınırı 3 güne de atarım demiştim ama işte yine kendi dediğimle kalıyorum.

Neyse bu bölümde yorum sınırı yok oy var 215 oy olsun içinizden geliyorsa yorum yaparsınız zaten 🧡

Bölüm şarkısı; Ahmet Kaya kum gibi. Özgür Akdemir leyle.

Keyifle okumanız dileğiyle 🧡
















🧚🏻🌼





















Hani burnunuzun direği sızlardı da o kokuyu o canınızı alan sızıyı bulmak isterdiniz ya. İşte Yekta tam o noktada, tam o engebede can çekişiyordu. 6 senedir yolunu gözlemek için bile kendine yasak koyduğu kara sevdasını bulmuştu. Bulmak ki nasıl bulmaktı. Burnunun dibindeki, senelerce bir köşede itelenmiş hatırlanmayan hatıralarda saklı biriydi. O mendil o leke hayatın bir oyunuydu, geçmişte çocukluğuna sahip çıkamamışken şimdilerine sahip çıkmasını istiyordu belki kader. Daha on yaşlarındayken kırık ayağıyla börek hırsızım diye hastane köşelerinde sızlayan küçük oğlan çocuğu seneler sonra kalbini bir derde bırakmıştı. Anlaması gerekti oysa. O derdin geçmişteki dertle aynı olduğunu, mendille sabahlara kadar kabus gördüğü gecelerde ansızın sarı saçlı maviş gözlü bir kız çocuğunun rüyasına girmesinden anlaması gerekti.

Kaderin sillesi mi yoksa cilvesi mi bilinmez ama en güzel kavuşmaları bu sefer kendisi yazacaktı.

Yerinden usulca kalkmak için dizinin üzerine çöktüğünde başı döndü. Gözlerinin önü kapkaranlık pusu içine bırakırken kendisini, salona giren Sultan tuttu kolundan atik bir hamleyle. Yüzündeki endişeli ifadesiyle, “Kurban olduğum neyin var?” diye sordu. Ana yüreğiydi 30 yaşına da gelse endişelenmeden edemiyordu. Sultan’ın ardından Aslıhan kahve tepsisi ile geldiğinde Yekta bakmadı gözlerine. Nasıl derdi kızın kaçırılmış. Nasıl derdi ki kızına ben sebep oldum?

Demedi. Sustu. Gözleri yerde, “Bir şeyim yok anne. Ben gideyim Perihan’ı alayım elbisede sıkıntı varmış.” Diye söyledi belli belirsiz çatallı sesiyle. Beş dakikada gözleri kırmızıya kalbi acıya tutsak olmuştu.  Boşuna demiyorlardı vatan nöbetinde olan adamlar sevmeyi beceremez diye. Bu sözlerin içine attı kendini. İdamını kendi kendine kesti yine. Kestiği gibi tuz bastı yarasına, kabuk bağlayan yaralar dile geldi de Yekta’ya duyuramadılar seslerini.

Apartmandan çıktığı gibi park halindeki aracına binerek Ankara için yola koyuldu. Mahalleden geçerken işten aldığı, top oynadıkları onu gördüğü anıları bir bir düştü zihnine. İş yerinin alt sokağından geçerken ona bağırdığı git dediği anlar düştü zihnine. Daha gerçekleri bilmeden yorulmuştu Peri kızı. Gerçekleri bilseydi ne olurdu...

KATRAN  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin