16. Bölüm

27.1K 1.4K 296
                                    











Helööö

İyi akşamlar periler ve peri kızları.

Yemeğimizi yediysek çayımızı elimize aldıysak 16. Bölüm için hazırız demektir. Ha birde oy verip paragraf aralarında sohbet edersek tadından yenmez bu akşam 🤭

Yeni gelenler oluyor onlara kocamaan sarılıyorum. Katranın bu yolculuğunda ışığımızı bulma hikayemize hoş geldiniz 🧚🏻






🧚🏻🌼







(Bölüm başı yetişkin içeriklidir 🧚🏻 simgesine kadar es geçebilirsiniz dileyen olursa.)








Kalbim kaburgalarımdan çıkacaktı. Yekta; geri geri adım atarken bir toz bulutu gibi sürüklediği yere doğru gidiyordum, topuklu ayakkabılarımın çıkardığı  ince ses başlamak üzere olan müziğin sesine karışıyor, alıp verdiği her nefesiyle beni her hareketinde kendine doğru meylediyordu. Birkaç adımda durduğumuzda öylece baktı gözlerime. Dans etmiyorduk bedenlerimiz birbirine değiyordu. Sık nefesleri saçımın üzerinde gezinirken iki eli belimdeydi hâlâ. Kara hareleri bana baktıkça kendimi çıplak hissediyordum. Kendi yolumdayken bir fısıltı geliyordu kulağıma. Sihirli bir iksir gibi nefesiyle bedenimi ekseni altına almıştı. Vücut sıcaklığı yüksekti. O yanıyordu, ben mi ben onun yangınına mahkum olmuştum. İkimiz yanacaktık bu uğurda belki de. Belimde olan elinin baskısı temasını kesmeden tenimde izlerini bıraka bıraka aradığı yolu bulmuşçasına omzumda durdu. İşaret parmağını omuz başıma sürttüğünde iliklerimden buz gibi bir sıvı geçti sanki. Bedeninin her uzvunu hissediyordum, her kıvrımı şehvetli bir dansın etkisi gibi tenimde hakimiyetini kuruyordu.

Kayıptı, kayıptım. Yok olmak istiyordu, var etmek istiyordum. Onunla kaybolmuşken onunla var olmak can olmak canan olmak...

Yüzü yüzüme yaklaştığında acımsayan bir yumru geçti boğazımdan. Boğazımın kuruluğu canımı yaksa da ondan alamadım bakışlarımı. Gittikçe bedeni bedenimin üzerine düşerken sol ayağımı geriye doğru attığımda hafif sendelesem de yarım kalan adımımı da atarak geriledim.  O, benim tersime; daha karanlık, ışıkların değmediği alana çektiğinde nefesim sıklaştı, avuç içlerim sert kalıplı omuzlarında duruyordu fakat mıhlanmıştı ne kıpırdatabiliyor ne çekebiliyordum.. Kuytu, bilinmez ve bize saklı, ikmize ait olan  bir zamana gidiyor gibiydik sanki. Öyle de oldu. Perdelerin hakim olduğu kafede kimsenin göremediği bir alandayken onun dengesizliğini ilan ettiği kendi dünyasına geçiş yaptı kalbim. O, beni kendi bilinmezliğine çekerken ben onu kendi içime çekmiştim.

Yenilmekten korkuyorduk ikimizde. O bana duyduğu inişli çıkışlı karma duygulara kendini teslim etmekten korkarken ben onun bu halinden korkuyordum. Emin değildi adımları. Bazen bir bakışı bir dokunuşu hep onunlaymışım da onunla başlamış gibi hissettiriyordu.

“Durdur beni.” Dedi bana bakarak soluklanıp. Ilık nefesini duraksayarak bırakırken önüme düşen tutamlarım onun nefesiyle dans etti adeta. Durdur demişti, ben kendimi durduramazken onu nasıl durduracaktım. Onu istiyordu uslanmaz yanım. Ne geleceğini bilmese bile istiyordu, ona kapılmak o sıcak dudakları bu sefer unutmamak için o iki dudağın arasında son nefesini verecek bile olsa son umudunu kucaklamak istiyordu o dudaklardan. Hele ki böylesine bir dünyaya girmişken çıkış imkansız gibiydi. Katran bağlayan bir ruha sahip olduğu gibi bedenide kördüğüm olmuş ruhunun o düğümüne eşlik etmişti.

KATRAN  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin