26. Bölüm

17.1K 1K 138
                                    

















Helööö gencolar  nasılsınız iyi misiniz bakalım, tatil nasıl gidiyor?

Bölüm BiSakinOlHazal  bebeğime gelsin 3 gündür kitabı okuyor sıkılmadan bıkmadan ara vermeden yaptığın yorumların ve hikayeyi benimsediğin için çok teşekkür ederim bebeğim okumazsın diye düşündüm ben ama beni şaşırtın kusura bakma, okuyan oy veren gözlerine sağlık güzelim 🧡

Bol bol yorum yapın olur mu ben sizlerle konuşmak kitabın istişaresini yapmak istiyorum 🧡

Keyifle okumanız dileğiyle 🧡

🧚🏻🌼












Mekândan Timin göreve gidecek olmasıyla çıkarken elim hep Yekta’nın elleri arasındaydı. Sanki gittiği olacak dönüşü olmayacak  hep orada kalacak gibi geliyordu. Bakışlarımı ona yakalanmamaya çalışarak atsam da her baktığımda elimi öpüyor başka başka konuları açıp duruyordu. Mahalleye en son biz gelirken diğerleri bizden önce varmıştı evlerine. Birazda olsun elimizde olan zamanı doya doya yaşamaktı ikimizin de istediği. Ne kadar çok vakit geçirirsek o kadar doyacak gibi gelmişti.

Apartmanın önüne arabayı park ederken araçtan indim. Elimi önümde birleştirdiğimde onun bana gelişine baktım. İçli içli aldığı nefesleri kendime can bildim, deva bildim.

Elimi tuttuğu gibi içeri girdiğimizde bizim dairenin önünde durdu.

“Hadi güzelim sen eve gir.” Başımı iki yana sallarken onların katına doğru çıkan merdivenlere yöneldim. Sensörlü lamba Yekta’yı algılarken elinden tutup kendime çektim. “Senin çantanı hazırlayacağım seninle birlikte.”

Oysa o yapma acı bana der gibi baktığında anlamadım bakışlarındaki kırıklığı. Onunla gideceği süre zarfında ne kadar vakit geçirirsem benim için o kadar önemliydi.

Israr eden bakışlarımdan mı yoksa kıyamadığından mı bilinmez cevap vermeden elimden tutup o önde ben arkasında çıktık yukarı kata. Evlerinin önüne geldiğimizde elimi bırakmadan pantolonunun cebinden anahtarını çıkarttı. “Sultan ablalar uyanık değil mi?” başını kısa bir an bana çevirip ‘cık’ dediğinde sessizce kapıyı açtı.

“Yasemin abla?” dedim onlar bizden önce gelmişti.

Bana doğru eğilip, “Ben söyledim onlara uyumalarını.” Diye kısık sesiyle konuştu. İyi ama göreve gidiyordu. Ucu bucağı belli değildi.

Ne zaman döneceği, nasıl döneceğini bilmeden böyle göreve göndermek vicdansızlıktı.

“Ama-“ diye konuşmaya başladığımda dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Üst dudağımı diliyle yalarken ellerim omuzlarına tutundu. “Yaramaz olmaya başladın.” Dedi otoriter bir sesle. Ben bana mantıklı gelmeyen şeyleri söylerken o yaramaz olmaya başladın demişti. Göreve gitmeseydin ben sana yapacağımı bilmiyordum ama...

Dudaklarını benden ayırırken sol gözünü kırpıp içeri girdi. Ayakkabılarını olabildiğince sakince çıkarttığında bende onun gibi sessizce hareket etmeye çalıştım. Tek ayağımın üzerinde ne kadar durmaya çalışsam da dengem inadına ses çıkartmam için sarsılıyordu. Adam yaramaz dedi şimdide beceriksiz diyecekti kesin. Başımı yukarı doğru kaldırırken o dudağının kenarını ısırarak bana doğru eğilip kucakladı. Son anda düşecek olmanın endişesiyle boynuna hatta adem elmasına tutundum. Odaya girene kadar iki yeri de bırakmazken odaya girdiğimiz gibi beni yatağa bırakıp üzerime doğru eğildi.

KATRAN  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin