Arkadaşlar ilk olarak tanıtım yazıyorum eğer beğenirseniz hafta sonu bölüm gelir.
Hayatım dört duvar arasında geçerken yapabilecek en iyi şeyi yapıp dışarıdaki hayatı odamdaki pencereye sığdırmıştım. Onun bana gösterdiği güzellikle yetinecek kadar aciz fazlasını istemeyecek kadar memnundum halimden . Geçmiş ne acı ki insanın içini hem bahara hemde zindana çevirebiliyor. Ben içi zindan olanlardanım. Duygularım ise o zindanların en kuvvetli esiri.
Ben kim miyim? Ben Maral 'ım, yüreği yaralı olan Maral.
Agit Hancizadeoğlu'nun ağa olduğu bu konakta yaşamaya mahkûm edilmiş bir kızdım . Hayatım odamdan ibaretti . Ne ben dışarı çıkmak isterdim ne de dışardakiler çıkmamı isterdi .
Ta ki o güne kadar :
Görücü gelene kadar. İlk gelen görücü değil di bu elbette ama son olacaktı çünkü Agit Hancizadeoğlu öyle istiyordu .Fakat ben istemiyordum aklımla kalbim başkasında iken bir başkası ile nasıl evlenecektim ?
"Beklemek, hiç duymayan birine dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsızdır.Peki ya umut?
-Umut yok "~Cem Adrian~
Dilsiz bir kızın sağır bir kalbi ve bir adamın sakat ve hissiz kalbi bir araya gelirse ne olur hangi acıları onları birleştirir ,kader mi? Kader bu iki insanı gördükten sonra elini ayağını çekmiş üzerlerinden . O zaman akıl mı ? Aklın kalbe hükmü geçer mi peki ?Bilinmezlik
Maral ve Baran ağa 'nın sessiz hikayesi bu hadi başlayalım okumaya "Ben senin limanda bekleyen geminim Kürt Kızı.
Dalgalarında batmayı da , düze çıkmayı da göze alan ama dümeni ellerimde olmayan bir gemiyim. "
*****- Baran ağa ne istediğini kimi istediğini bilmiyordu bildiği tek şey kimi seçerse seçsin acı çekceğiydi.
Kararını vermişti seçmişti istediği kişiyi daha doğrusu seçememişti elinde kalan tek kişi seçeneği olmuştu...
*****
İki beden ve iki ayrı kalp birisinin kalbi attığı bile belirsiz bir diğerinin ki ise sakat kalmış . Peki ya bu iki bedenin, iki ruhun ,iki kalbin derdinin dermanı yine kendileri mi yoksa başkalarında mı?
Onlar da bilmiyorlar onlar hayatlarının sınır sandıkları noktadan beri sağır ve körler ne gözünün önündekini nede arkasındakini görebiliyolardı.
Bir bilinmezlik vardı hayatlarında ve bu hayatın içinde iki insan vardı nereye savrulduklarını bilmeden kendilerini rüzgara bırakan.
Baran ağa Erzurum un şan'ı şöhreti olan Ağa' ydı ve bir kız vardı elinde acılarından başka bir şeyi olmayan babasının yüz karası bir kız.
Bazı kadınlar babaları gibi bir adamla evlenmek isterler.
Bazıları da babaları yüzünden hiçbir adama güvenmez ler.
Ama Maral daha doğrusu Şimal bir kere tatmıştı güven duygusunu . Bir kere daha hissedebilir miydi o duyguları . Kaybettiği aşkı ,mutluluğu ve sevgiyi bir başka bedenin sahibi olan birinde bulabilecek miydi? Ona göre ilk ve son kez tatmıştı güveni, aşkı ve sevgiyi. Ama hayat bunun son olmasına izin verecek miydi? bu bilinmezdi.
İstanbul'du ilk duygularının şahidi.
Peki ya Erzurum nelerin şahidi olacaktı ?
Bunu zaman gösterecekdi.E hadi o zaman beraber zamanda yolculuk yapıp bakalım neler oluyor .
Arkadaşlar diğer bölümlere de bakmaya devam ederseniz sevinirim
:-)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görücü Usulü Hayat
General FictionTüm ön yargıları bir kenara bırakın ve bu dünyanın içine girmek için harekete geçin . Aynı gözüken ama farklılıkların olduğu bir dünya burası. "Beklemek,hiç duymayan birine dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsız." Bu hikâye kayboluşu...