31. Bölüm

3.5K 225 39
                                    

Caner, içinde hissettiği garip duygular ile kendini lavobaya attı. Sinirliydi. O ellerin orada olmasına sinirliydi. O eli oradan çekip almak istemişti. Neden istiyordu bilmiyordu. İşte sinir olduğuda buydu ya. Lavobada bir o yana bir o yana dolaşırken kapının açılması ile irkildi. Kim geldi baktı ve gördüğü beden ile içi titredi. Soğuktu galiba burası dedi içinden. Yoksa böyle titremezdi.

Cihat yüzünü yıkamak için lavobaya gelmişti. Biraz kendine gelmek istiyordu. Aslında o olayın anlatılmasını müsaade etmezdi ama haftalar sonra, ilk defa Caner'in meraklı bakışlarını yakalamıştı. O yüzden anlatmasına mâni olmamıştı.

Kapıyı açar açmaz gördüğü beden ile duraksadı. Sonra kendini toparladı. Aynaya bakmamak için direniyordu. İstediğini yapıyordu. Ondan uzak duruyordu. Ama çok zordu. Ona dokunmak isteyen parmak uçları titriyordu. Ama yapamazdı. 15 yaşında ki sevdası gibi bu da imkansızdı. Hep mi bunu bulurdu böyle sevdalar. Gülümsedi kendi haline. Acınası haline.. Sonra gözler dolmaya başladı. Başını önüne eğip, gözlerini yumdu. Dayanacak hali kalmamıştı. Yorulmuştu. Her şeyden.. Yılların biriktiği tüm yükler birden binmişti üstüne. Halbuki güçlü sanırdı kendini. Ama şuan bitmiş bir vaziyetteydi.

Sonra kendini toplayıp çıktı lavobadan. Ona böyle gözükmek istemiyordu.

Caner, öylece baktı ona. Sormak istemişti. Nasılsın demek istemişti ama dili varmamıştı. Yüzü kireç gibiydi. Ellerinin titremesini görmüştü ve bu görüntüyle kalbi sızladı. Elini kalbinin üstüne getirip derin bir nefes aldı.

"Sikeyim seni Caner. Ne bu şimdi" dedi ve oflayarak o da çıktı lavobadan.

Aklı almıyordu artık. Ne düşüneceğini de bilmiyordu. Bu içinde ki his gitmek bilmiyordu bir türlü. Kendini yatağa attı. Gözlerini kapattığında gözlerinin önüne, Cihat'ın o bitkin halleri geliyordu. Bundan önce ki gibi görmezden gelemeyecek durumdaydı.

Aniden ayağa kalktı. Bu böyle olmayacaktı. Emin adımlar ile Ahmet abinin yanına ilerledi.. Belki biraz konuşursa iyi olurdu. Yanına yaklaşırken Cihat'a baktı. Öylece oturmuş, yanında ki şahısa dinliyordu. Cihat, her ne dediyse Okan birden bir eli elini tuttu ve diğer eli ile yanağında ki yaşı silmeye başladı. Caner, hızlı hızlı nefesler almaya başladı. İçinde ki o dürtüyü engelleyemedi ve onlara doğru ilerlemeye başladı. Ama kolu başkası tarafından engellendi. Sinirle tutan kişiyi baktı. Alperendi.

"Bırak kolumu Alperen" dedi fısıltıyla.

"Gel şuraya." dedi ve onu lavobaya çekti.

"Ne istiyorsun lan sen daha Cihattan" sesi o kadar öfkeli çıkmıştı ki Caner irkildi.

"Ne saçmalıyorsun sen" dedi onun zıttına sakinlikle. Kendisi de anlamamıştı. Eğer tutmasa resmen saldıracaktı.

"Bak Caner. Dinle beni dikkatle. Anlıyorum, sana çok kötü şeyler yaptı, yaptık. Affedilmez şeylerdi. Bunun ne özürü ne de telafisi var. Ama yapma artık. Görmüyor musun lan. Bitik halde. Pişmanlığından ölecek adam. Bırak artık. Nefes alsın. Haftalardır ilk kez bir ortama girdi. İlk kez güldü lan. Adam yaşayan ölüydü okandan önce. Bırak artık Caner bırak. Affetme onu. Ama uzak dur. Okandan uzak dur. Onun ilacı okan. Yapma, elinden alma"dedi yalvarır şekilde. Üzgün bakışlar ile karşısında kıpkımızı olmuş delikanlıya bakıyordu.

"Lütfen Caner. Uzak dur ikisinden" dedi ve bir daha konuşmadan çıktı oradan.

Caner, derin nefesler almaya başladı. Aldığı her nefes batıyordu ciğerlerine. Kalbi hissettiği saf acı ile sızlıyordu. Aklında dolaşan 'Cihat'ın ilacı 'lafı döndü zihninde.

' Cihat'ın ilacı '

"Sus lan sus. Öyle bir şey olamaz. Bunca şeyden sonra olmaz, olamaz. İmkansız.." diye sayıklamaya başladı.

"Onu kıskanmam ben. O olmaz lan olmaz" dedi kalbine vurarak. Ona yaptıklarından sonra sevemezdi onu. Yapamazdı. Kendine bunu yapamazdı. İhanet edemezdi kendine..

O böyle düşünürken Ahmet abi geldi birden.

"A-ahmet abi o-olmaz b-ben yapamam ke-kendime" dedi fısıldayarak. O kadar sessiz söylemişti ki,duydu mı emin değildi. Hem ağlıyordu hem de yere oturmuş ağlıyordu. İçinde ki o korkunç his canını acıtıyordu, nefes aldırmıyordu.

"Evlat nasılsın" dedi telaş ile. Konuşmadı, sadece baktı Caner gözlerine. Anlamasını umdu abisinin. Anlasında dermanını bulsun.

"Bak sana ne anlayacağım evlat dinle" dedi ve yanına oturdu. Anlamıştı. Aklı ile kalbi arasında kalmış bir vaziyetteydi. Sıkışmıştı ve çözüm yolları arıyordu.

"Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında. Sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa demiş ki suya:

" Gel sevdalım ol,hayatıma anlam veren mucizem ol..."

Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa al demiş;
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına...

Zamanla su 'buhar olmaya' Ateş 'kül olmaya' başlamış.Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su...

Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu Bir gün gelmiş, suya varmış yolu.

Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın. Ve o an anlamış;aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını....
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.

İşte o zamandan beridir ki:Ateş sudan,
su ateşten kaçar olmuş..

Ateşin yüreğini sadece su, Suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş..."dedi Ahmet abi hiç kesmeden. Kendisine pür dikkatle dinleyen delikanlıya kollarının arasına aldı.

" Caner, sal kendini oğlum. Düşünme geçmişi. Sana her şeyi unut diyemem. Ama savaşma oğlum. Senin yüreğine iyi gelecek kişi cihat, ona iyi gelecek kişide sensin." dedi baba edasıyla sarılarak.

"Gördüm gözlerinde o ateşi ve onu söndürecek tek kişi su. Cihat." diyede ekledi ve delikanlının ağlamasını izin verdi. Biliyordu. Bu kabullmenmenin verdiği bir ağlamasıydı. Yanan yüreğinin taşmasıydı.

Biliyordu ki Ateş ve su onlardı...

Bir Küçük Gün Işığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin