Caner, derin düşünceler ile uzandı yatağına. O kadar aklı karışıktı ki bir türlü çıkış yolu bulamıyordu. Neydi bu duygu. O kadar yabancıydı ki içindeki hissettiği şeye anlam yükleyemiyordu.
Hayranlık mıydı ki? Sonuçta onu Cihat denen pislikten kurtarıp duruyordu. Evet bu olmalıydı demi. Başka ne olabilirdi. Var mıydı açıklama yapacak kişi.
Derin bir nefes aldı Caner. Kahvaltıdan sonra yatağına gitmişti. Semih, dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Ee canerde itiraz edememişti. Birde bı vardı işte. Ona hayır diyemiyordu. Ne dese sanki emirdi onun için. Kafasını sağa sola sallayıp ayağa kalktı. Etrafına baktı. Gözü kimi aradığını biliyormuşçasına buldu semihi. Takıldı gözleri o noktaya.
Semih ise Kemal ile tavla oynuyordu. İzlenildiğinin farkına vararak çevirdi kafasını. Baktığında ise, ona gülümseyerek bakan esmer ile karşılaştı. Öyle bir bakıyordu ki çattı kaşlarını sarışın. Neden gülüyordu ki. Ayağa kalktı semih. Yanına gidip bakmalıydı. Aynı kardeşi gibiydi esmer. İnatçı, huysuz ve tatlı.
"Oğlum yaa nereye" Kemal, oyunun ortasından giden Semih'e anlamsızca baktı. Oysa ki kimse onu oyunun ortasında kaldıramazdı.
Semih, esmerin yanına gelince dürttü.
Dalıp gitmişti Caner. Anlamıştı bir şeyleri sonunda. Aniden anlayan Caner'in kalbi o kadar hızlı atıyordu ki nefes alamaz olmuştu.
"Caner iyi misin oğlum" esmerin kolunu dürttü hızlıca. Çünkü derin nefesler almaya başlamıştı.
Dürtme ile kendine gelen esmer, ona dürten Semih'e baktı. Şimdi onu koruyan adama mı aşık olmuştu. Ama bu nasıl olurdu.
"İ-iyiyim sarışın" sesi kısık çıkmıştı. Gözlerine bakmaya utanmıştı. O ona yardım ediyordu ama o ise başka şeyler düşünüyordu. Nefret etti kendinden. Bu duyguyu söküp atmak istedi içinden.
"Hadi kalk esmer. Bahçeye çıkıyoruz" gülerek konuştu sarışın.
Caner ise hava alacağı için hemen ayağa kalktı. Temiz bir hava belki de iyi gelirdi...
Bahçeye çıkan koğuş hemen top bulup voleybola başlamıştı.
Caner ile sarışın ve bir kaç adam köşeye geçip izlediler oyunu. Canerde çok severdi ama almayacaklarını bildiği için dile bile getirmemişti. Hakaret duymak istemiyordu.
Bir süre daha oturan caner dalıp giden düşüncelerini kafasına gelen top ile yarıda kesildi. Ne olduğunu anlamadan baktı karşısına.
Cihat tam on ikiden vurduğu için keyifle gülüyordu. Diğer arkadaşları ise ona eşlik ediyordu.
"Şey kusura bak bilerek oldu da" keyifle sırıtıp baktı esmere.
Caner ise düşünürken yorulmuş olan beynine birde darbe aldığı için baygınlık geçirecekti.
"Ne kadar dayanıksızsın sen. Tch olmadı ama. Başında ki adamlar beslemedi mi seni" sasi alaylı çıkmıştı.
Caner ise boş boş baktı Cihat'a. Ne diyecekti ki şimdi. Ne kâr ederdi cevap verse. Son bulacak mıydı bu iğrenç davranışlar.
"Cihat bu son uyarım sana" sesi o kadar gür çıkmıştı ki Semih'in. Cihat şaşırdı. Sonra birden çattı kaşlarını. Aklına gelen şey ile sinirlendi.
"Ne o semih. İbne olasın mı geldi" yanında ki sağ kolu iğrenerek baktı Semih'e.
Semih için son damlaydı bu. Aniden kalkıp onu ibne diyen varlığa yumruğu yüzüne geçirdi. İşte böyle başlamıştı kavganın fitili. Herkes birden kendine girmişti. Kimse ayıramamıştı. Sonra birden kendilerini hücrede bulmuşlardı. Asıl garip olan ise Caner ile Cihat'ın aynı hücreye koymalarıydı. Neydi şimdi bu? Hayatın kaçıncı oyunuydu.
Belki de o hücre başlatacaktı hikayeyi. Kim bilir belki de artık o hücre olmayacaktı kimileri için?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Gün Işığı
Genel KurguTamamlandı..!!! Ülkücülerle dolu koğuşa düşen Mardin'li Caner'in hikayesi. Hapishane kurgusudur!!!