Cihat öylece oturmuş düşünüyordu. Bedenin yorgunluğu bir yana, artık ruhuda yorgundu. Bu sevdanın ağırlığı çok gelmişti ona. Onu unutamayacağını çok iyi biliyordu. Her ne kadar bu sevda canını acıtsada vazgeçmek kolay değildi onun için. Okan, onun karalara ağladığını fark etti ve yanına doğru adımladı. Kolunu omuzuna atarak hafiften sarstı.
"Yine neler düşünüyorsun bakalım sen" diyerek gülümsedi. Okan, kardeşinin böyle olmasını çok üzülüyordu. Cihat böyle oldukça, Caner'e karşı öfkesi daha çok artıyordu..
" Aynı şeyleri dostum, sürekli kafamda dönüp dolaşıyor" diyerek ofladı ve bakışlarını okana çevirdi. Asla derdini, sevincini, üzüntüsünü ondan saklamazdı. Ama ilk defa ondan bir şey saklıyordu. O gün ona her şeyi anlattığında, Caner'i yaptıklarını anlatmamıştı. Yani yaptığı işkenceleri anlatmamıştı. Çünkü biliyordu ki Okan'ın tepkisi çok ağır olacaktı. Ve şu an hiç hazır değildi, kardeşini kaybetmek istemiyordu. Ama Okan'ın bunu sorgulayacağını fark etmişti. Her ne kadar saklamak istese de, her şeyi kendisinden duymasını istiyordu. Çünkü koğuştan mutlaka olayı anlatacak olan olurdu. Onlar anlatmadan, Cihat her şeyi anlatmalıydı. Belki de Okan onu anlardı ya da o öyle sanıyordu.
" Kardeşim bu kadar üzülmeni anlayamıyorum. Tamam, senin sevdana karşılık vermemiş olabilir ama sen bu kadar şeyde yıkılacak bir insan değilsin, bir şeyler eksik geliyor bana anlat" diyerek gözlerin içine baktı. Biliyordu, başka şeyler vardı. Çünkü kulağına gelen farklı şeyler duymuştu ama hiçbirini aldırış etmeden, direkt kardeşiyle konuşmak istemişti.
" Hangi birini anlatayım ki. Neyi anlatayım" diyerek yüzünü buruşturdu. Biliyordu, anlattığı zaman ağlayacaktı. Çünkü o kadar pişmandı ki yaptıklarından. Kalbi, hem vicdanıyla hem de üzüntüyle kasılıyordu. Bir de onun üstüne üzdüğü adama aşık olmuştu. İşte buydu gönül yorgunluğu. Ağır gelen his buydu ona. Caner onu affetse bile asla sevmeyecekti, biliyordu..
" Anlat kardeşim, dinlerim ben seni ve anlarım da biliyorsun, hiçbir şekilde seni sorgulamam, yargılamam" diyerek omzuna dostane bir şekilde sıktı. Cihat bakışlarını Okan'a çevirdi. Anlamayacaktı ve direk yargılayacaktı. Biliyordu, hissediyordu. Çünkü Okan, asla böyle konularda taviz veren biri değildi, kardeşini küçüklüğünden beri tanıyordu. Ama anlatmazsa da içi rahat etmeyecekti. Başkasından duyacağına, kendisinden duymasını temenni ederdi. O yüzden derin bir nefes alıp anlatmaya başladı.
" Bir gün koğuşta otururken arkadaşlarla, gardiyanın biri çıkıp geldi. Biliyorsun burası biraz ülkücüler koğuşu olduğu için buraya gelenler bellidir. Ama bu sefer farklıydı. Bizleri uyarmak için gelen gardiyan, buraya bir Kürdün yerleşeceğini söylemişti. Tabii biz direkt hepimiz ayağa kalkmış, istememiştik. Gardiyan ise buna mecbur olduğunu, tüm koğuşların dolu olduğunu, bir müddet sonra onu buradan aldıracağını söylemişti. Ama biz yine de ikaz edip kavga çıkarmıştı. Ama nafile. Onlar da el mecbur buraya kürdü getirmek zorundaydılar. Sonra birkaç gün geçti, gelmeyince konu kapandı sandık. O yüzden umursamadan hayatımıza devam ettik. Olaydan bir hafta sonra, bir gün biri geldi. Caner.. Oydu gelen. Etrafına ürkek bakışlar atmaya başladı. Yüzünde Gardiyana karşı alaylı bir gülümseme olmasına rağmen, korktuğunu çok iyi anlamıştım. O gün anladım. Bu koğuşa geldiğinde, benim düzenimi bozacağına, düşüncelerimi bulandıracağına anlamıştım Okan, hissetmiştim. Çünkü gözlerimiz kesiştiğinde öyle bir his aldım ki ondan, kalbim uzun zaman sonra ilk defa öyle titretmişti ki. Daha sonra tanışma faslı oldu ve onun bir Kürt olduğunu öğrendik "dedi ve arkadaşının gözlerinin içine baktı. Okan, hiçbir ifade göstermeyen yüzü ile öylece kendisine bakıyordu. Biliyordu, bundan sonra gelecek olanları anlamıştı. Ama yine de dinlemeyi tercih etti. İçindeki fırtınayı biliyordu ama dillendirmeden son sözüne kadar dinleyeceğini biliyordu. O yüzden başını eğip devam etti.
" O günden sonra onu yapmadığım işkenceler kalmadı. O kadar ağır şeyler yaşattım ki ona telafisi olmayacak şeylerdi Okan. Bilmiyorum, hissettiğim için, ona aşık olacağımı hissettiğim için belki de böyle çıkardım acısını, onun suçu olmadan, ondan çıkardım acısını. Olamazdım ki aşık, imkansızdı. Ben bir kere düşmüştüm o tuzağa, 2 kez yanmamak için onu yaktım ama en sonunda kendim yandım. Sonra ona aşık olmaya başladım. İlk başlarda kabullenmesem bile, onu kıskanmam dokunmak istemem, sarılmak istemem her şeyin cevabı buradaydı, kalbimde. Onunla konuştum, anlattım pişmanlığım, üzüntümü, birer birer anlattım her şeyi,dile getirdim tüm üzüntülerimi . O da affetti beni, kendisi gibi yüreği de güzel sevdiğim, sevdam, beni affetti. O zamandan sonra bir başka baktı gözlerim ona, bir başka davrandı. Sonra bir gün dayanamadım işte, Öptüm onu. O da yüzüme neler varsa söyledi. Haklıydı, kızamadım, ben kendime kızgınım Okan. Ona yaşattıklarım yüzünden hala güveni yok bana, görmüyor ki göremezde. Çünkü bana baktığında, ilk o zamanlar aklına geliyor. Bunu ben yaptım, bunu ben istedim ve şu anda cezasını çekiyorum. Çekmeye de razıyım. Yeter ki onun gönlü sağ olsun. O mutlu olsun. Ben bana kalanlar ile yaşarım. "dedi ve dolu gözlerini silmeden öylece baktı boşluğa. Ne Okan'ın yüzüne bakacak yüzü vardı ne de konuşacak haddi.
Okan, gözleri dolu dolu olmuş kardeşine bakıyordu. Tanımadığı kardeşine. Baktı öylece. Saatlerce baktı. Tek bir laf edemedi. Sustu.. O öyle ağlarken, ilk defa teselli etmedi ona. Sarılmadı. Ben yanındayım demedi. Sonra usulca kalktı. Ona söyleyecek tek bir lafı bile yoktu. Ne diyecekti ki.. Yutkundu birçok kez hemde. Ona hakaret etmek, saymak sövmek istemişti ama yutkundu sadece. Ne de olsa kardeşiydi. Adımını atıp ilerlemeye başladı. Ama elini tutan kişiyle durdu. Onun konuşmasını bir şeyler söylemesini istiyordu ama bu sefer olmayacaktı. Konuşmayacaktı.
" Lütfen bir şeyler söyle kardeşim, beni böyle bırakma" diyerek hem ağladı hemde yalvardı.
"Sonra... Kalbini kırmak istemiyorum.. Sonra" dedi ve kendini lavobaya attı.
Cihat yıkılmıştı. Kendini direk boşluğa atmış, öylece ağlıyordu..
"Hak ettin sen Cihat, her şey müstahak sana." dedi, elini sıktı ve kanatısıya kadar vurdu. Acısın istedi..
Kalbinin acısını susturasıya kadar vurdu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Gün Işığı
General FictionTamamlandı..!!! Ülkücülerle dolu koğuşa düşen Mardin'li Caner'in hikayesi. Hapishane kurgusudur!!!