Caius hemen kapıya doğru koştu, Antoine da onu arkasından takip etti. Kapı adamın arkasından hızla kapanmıştı. Ona yaklaştıkça bu gizemli adamın aslında cumartesileri düzenli olarak kütüphaneye gelen kişi olduğunu gördü. Düşmesiyle etrafına kan damlaları yayılmıştı. Caius'un yüzü kararırken Antoine adama doğru uzandı. "Bayım?!"
Caius, Antoine'ın uzandığını görünce hemen kendine gelerek onun adama dokunmasını engelledi. Gelen kişi kötü yaralanmış gibi gözüküyordu, onun gibi sakar birinin ellemesine izin verirse onu oracıkta öldürebilirdi. Onun yerine kendisi adamı destekleyerek sırtüstü döndürdü. Adamın kıyafetlerinin bir kısmı parçalanmıştı ve göğsünde pençe izleri vardı. Güçsüz şeytanlar tarafından yapılmışa benziyordu. Caius onun suratını görmesiyle şaşırdı. "Julian?"
Julian; kar gibi beyaz tene sahip, simsiyah saçları ve gözleri olan, yapılı vücuduyla ve keskin duran yüz hatlarıyla yakışıklı sınıfına giren, Caius'un her cumartesi gizlice gözetlediği ve sayılı kez konuştukları sırada –muhtemelen birkaç yıl önce- ismini öğrendiği kişiydi. Aynı zamanda da bir savaşçıydı.
Savaşçılar, şeytanları avlayan kişilerdi. Şeytan ise günahkâr insanlar öldüklerinde ruhlarının oluşturduğu formlara verilen isimdi, ölmeden önce işledikleri günahların büyüklüğüne göre güçlü veya güçsüz sınıfına girerlerdi. Krallarının sözlerinden çıkmamak zorundaydılar, kralın emrini dinlemedikleri takdirde ruhları dünyaya bir daha gelmemek üzere kaybolurdu. Cehennemi belli bir düzende tutmak için var olan bir kuraldı bu.
Şeytanları yok etmenin başka bir yolu da onları elmas kılıçla bıçaklamaktı. Elmas kılıçlar genelde zayıf şeytanlar üzerinde işe yaramazdı, o yüzden zayıf olanları normal kılıçla öldürmek gerekirdi. Bunu yapmak ise savaşçıların göreviydi: zayıf ve huysuz şeytanların insanlara zarar vermesini önlemek, çok fazla sorun çıkaran güçlü şeytanları elmas kılıçlarıyla kesmek.
Julian uzun zamandır savaşçı olan güçlü biri gibi görünüyordu. Caius, onun nasıl zayıf bir şeytan tarafından pençelendiğine anlam veremedi. Şeytanlar farklı şekillerde doğabilirlerdi; yeterince şanslıysan insan olarak doğardın, değilsen farklı yaratıklar olarak doğup güçlendikçe insan formunu alırdın. Böyle bir yaranın insan tarafından yapılmadığı belliydi, yani zayıf bir şeytan tarafından yapılmıştı.
Julian bilincini tamamen kaybetmemişti, adının seslenildiğini duymasıyla gözleri yavaşça Caius'a doğru kaydı. Antoine bu arada ilk yardım eşyalarını getirmeye gitmişti. Caius diğerinin ona döndüğünü görünce kendini garip hissetmekten alıkoyamadı ve yanlış bir harekette bulunduğunu düşündü ancak düşünceleri Julian'ın yutkunarak güçsüz bir sesle konuşmasıyla kaybolmuştu. "...Telefon... Haber vermeliyim..."
Telefon? Haber vermek? Diğer savaşçı arkadaşlarını mı çağıracaktı? Caius onun daha fazla konuşup yorulmasına izin vermeden açıklamada bulundu. "Telefon buradan çekmiyor. Her cumartesi buraya geliyorsun zaten, dönmediğini fark ettiklerinde seni aramaya geleceklerdir. Önce yaralarını halledelim."
Caius'un sormak istediği birçok soru vardı ancak karşısındakinin halini görünce sorularını geri yutmuştu, onları daha sonra da sorabilirdi. Bu arada Antoine geri gelmişti, ondan küçük keskin makası alarak Julian'ın reddetmesine izin vermeden üzerindeki tişörtü kesti, diğerinin de reddedecek hali yoktu zaten.
Göğsünde üç büyük pençe izi vardı, teni koyu kırmızı kanla kaplanmış olmasına rağmen hayatında aldığı ilk darbenin bu olmadığını belli olabiliyordu. Antoine endişelenmiş bir şekilde sordu. "Halledebilecek misin? Doktor çağırmalı mıyız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasyÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...