~JULIAN 7.KISIM~

112 8 10
                                    


"Julian?" Caius gelen kişinin bir şey demesini beklemeden konuştu. "Neden buradasın? Dinlenmen gerekiyordu."

Bunu elinden geldiğince umursamaz bir tonda söylese de sesinin endişeli çıkmasını engelleyememişti. Kendisi bile fark etmeden hemen ayağa fırladı.

Julian cevaplamadan önce onu kısa bir süre süzdü, ardından suratındaki ciddi ifade kayboldu ve dudaklarına küçük bir tebessüm yerleşti. Caius gözleri onun yüz ifadesine kocaman açılırken o, sırt çantasından bir kitap çıkarıp masaya koydu. "Dinleniyorum. Sadece bu kitabı geri teslim etmem gerekiyordu."

Caius bunun nasıl dinlenmek olduğunu ve evde yatıyor olması gerektiğini söylemek için ağzını açtı fakat gözleri Julian'ın bıraktığı kitaba kaymıştı. Başlığı görmesiyle dudaklarından kafasındakinden tamamen farklı sözcükler çıktı. Sesindeki şaşkınlığı gizleyememişti. "Kırmızı Lord mu?"

Julian onun neden bu kadar şaşırdığına anlam veremeden cevapladı. Bunu garipsediği sesinden belli oluyordu. "Evet, kim olduğunu biliyorsundur."

Caius'un yüz ifadesi kitabı eline aldığında tamamen değişmişti. Kırmızı Lord'un kim olduğunu bilmemesine imkân yoktu. Dünya tarihindeki gelmiş geçmiş en korkulu şeytanlardan biriydi. Efsaneye göre yaklaşık yirmi sene önce tek bir gecede on binlerce kişiyi öldürmüş ve tüm sokakları insanların kanlarıyla kırmızıya boyadıktan sonra öldürdüğü kişilerin kemiklerinden kendine bir şato inşa etmişti. Bu yüzden 'Kırmızı Lord' olarak anılıyordu. Şeytan Kralı insanların ona taktığı bu ismi beğenmiş ve onun şeytan unvanının da Kırmızı Lord olmasına karar vermişti. O anda nerede olduğu bilinmiyordu ancak ismini duymak bile çoğu kişinin korkuyla titremesine neden oluyordu. Caius, kendinin düşüncelere dalmasına izin vermeden hemen kitabı kapatıp masanın köşesine yerleştirdi ve kendine çeki düzen vererek yeniden Julian'a kısa bir bakış attı. "Evet, sadece bu kitabı ödünç aldığını bilmiyordum."

Caius, masanın üzerini kurcalamaya geçerken Julian açıkladı. "Sarışın arkadaşın vermişti."

Caius aradığı defteri eline alıp oradan Julian'ın ismini birkaç saniye içinde bulmuştu. Kitabı teslim etmesine daha üç gün vardı, Julian genelde hafta içleri kütüphaneye gelmezdi. Onun şehre kitapları toplamaya indiği bir gün gelip ödünç almış olmalıydı. Onun ismini karalarken belirtti. "Daha teslim tarihine üç gün vardı, bugün getirmene gerek yoktu."

Julian masaya yaslandı ve ona soru soran gözlerle iyice baktı. Ardından gözlerini kaçırmıştı, garip bir şekilde gülümsedi. "Sadece... Bu bölgede çok fazla şeytan var, yeniden birinin gelmediğinden emin olmak istedim."

"Bu kadar kalabalık olan bir yere gelmezler, ayrıca hava hâlâ aydınlık." diyerek onun dediklerini çürüttü Caius. Şeytanlar genellikle güneşten hoşlanmadıkları için istisnalar olsa bile gece saldırmayı tercih ediyorlardı. Aynı zamanda kalabalık yerlerden kaçınıp, genelde tek başına dolaşan insanları seçerlerdi. Julian kendi açıklamasının saçma olduğunun farkındaydı, düzeltmek için birkaç şey daha saçmalamak üzere ağzını açmıştı ki Caius onu durdurdu. Neyse ki konunun peşini daha fazla kovalıyormuş gibi gözükmüyordu. "Neden oturmuyorsun?"

Bunu söyledikten sonra kütüphanenin çoktan dolmuş olan koltuklarına göz attı. Ardından Julian'a peşinden gelmesini işaret ederek mutfağa doğru yürüdü. Aynı anda yeniden sormuştu. "Yaraların nasıl?"

"Kötü değil." dedi Julian mutfağa girerken. Savaşçı olduğu için çabuk toparlanmış olması normaldi, aynı zamanda ona iksir vermiş olmalıydılar. Caius kapıyı arkalarından kapattıktan sonra ona tabureyi işaret etti. Julian otururken Caius masa olarak kullandıkları tezgâhın arkasına geçmişti. Mutfak aşırı küçük olmasına rağmen fısıldamak zorunda olmadan konuşabilmeleri onlara rahatlık yaratıyordu. Julian'ın gerçekten de iyi göründüğünü düşündüğünden onu yaralarıyla ilgili daha fazla sıkıştırmadan sordu. "Çay ister misin?"

KIRMIZI LORD [BL] (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin