Dolabı açar açmaz Caius, Dante'nin üzerine doğru Julian'dan aldığı elmas kılıcı kullanarak hızla hamle yapmıştı. Julian, neyse ki diğer savaşçıların aksine ne olur ne olmaz diye her zaman yanında elmas kılıç taşıyan biriydi.
Dante, Caius'un hamlesini hiç beklemiyor olmalıydı ki birkaç salise olduğu yerde donakaldıktan sonra ancak geri çekilebilmişti. Caius daha önce gördüğü zamana göre çok daha hızlanmıştı. Bunun moralini bozmasına izin vermemeye çalışırken alaycı bir şekilde konuştu. "Bakıyorum yeniden güçlenmeye başlamışsın, ne oldu..."
Cümlesini bitirmesine kalmadan Caius'un bir kez daha yaptığı hamlenin yanağına geldiğini hissetmesiyle sustu ve kaşları kızgınlıkla çatılırken kanayan yanağını tuttu. Tam o anda dikkati dağılmış olduğu için Julian öne atılmış ve Caius'un ona verdiği elmas kabloyu İkinci Kral'ın boynuna tek hamlede dolamıştı.
Elmas, güçlü şeytanların sadece tenlerine değmesiyle bile canları yakabilen bir materyaldi. Dante neler olduğunu anlayamadan Julian onun boynundaki teli daha da sıktı, bu şeytanın hareketlerini büyük ölçüde kısıtlıyordu. Tam o anda Caius elindeki kılıcı onun kalbine geçirmek üzereydi ki İkinci Kral olduğu yerde yok olmuştu.
...
İkinci Kral resmen onlardan kaçmıştı!
Caius karşısında, elindeki telle ne yapacağını bilmeyen Julian'a Dante'nin daha temin onlardan kaçmış olduğunu algılayana dek baktı. Caius, planları ne kadar iyi olursa olsun Dante'nin kaçmadan önce daha fazla çabalayacağını düşünmüştü. Sonuçta savaşırken eğlenen birisiydi. Julian İkinci Kral'ı tanımıyor olduğundan bunu fark etmemişti, teli Caius'a uzattı. "Güzel fikir."
Caius onun elindeki elmas tele kısa bir bakış attıktan sonra kılıcı diğerine doğru atarken konuştu. "Sende kalabilir, bende daha fazlası var."
Julian bunu reddetmeden teli cebine koydu, aynı anda ona atılan kılıcı havada yakalamıştı. Kınına yerleştirirken çıkışa doğru yürümeye başladı. "Ignatia'yı kontrol etmeliyiz."
Caius ona cevap vermeden Julian'ı arkasından takip etmeye başladı. Çıkışa geldiklerinde Ignatia bıraktıkları yerde yoktu. Caius, Dante'nin onu alıp almamış olduğunu düşünürken Julian olması gerektiğinden daha sakin bir şekilde bahçenin kenarlarındaki toprağın yanına gitmişti. Caius onun ne yaptığını görmek için yaklaştığında toprağın üzerine bir çubukla yazılmış olan yazıyı gördü. "Yardım getirmeye gidiyorum."
Julian bunu okumasıyla az da olsa rahatlamıştı. Bu demekti ki, Ignatia uyanmıştı ve yürüyebilecek kadar iyiydi. İkinci Kral onlarlayken yanlarına gelmektense yardım getirmek kesinlikle daha iyi bir fikirdi, ne olur ne olmaz diye bu mesajı bırakmaya karar vermiş olmalıydı. Julian bir an önce savaşçı binasına dönmesinin en iyi seçenek olduğuna karar verirken yanındaki Caius'a döndü fakat daha iki dakika önce en güçlü şeytanlardan birine dünyadaki en doğal ve basit şeymiş gibi kılıç sallayan o kişi onun hareketiyle hafifçe irkilmişti. "Sen iyi misin?" diye sordu Julian.
"İyiyim." diye cevapladı Caius en sakin sesini takınmaya çalışarak fakat gerçekte hiç iyi değildi.
Hem de hiç...
İkinci Kral onlardan kaçmıştı ve gideceği tek bir yer olabilirdi: cehennem.
Ve bu, onun en kısa sürede dünyanın öbür ucuna kaçmasına istekli olmasına yetiyordu.
Julian diğerinin yalan söylediğinin farkındaydı, iyi gözükmüyor ve tamamen paniğe kapılmış gibi hafifçe titriyordu. Vücudunu komple ona döndürdü ve diğerinin omuzlarını nazikçe kavradı. "Sakin ol."
"Sakinim." diye cevapladı Caius gözlerini kaçırırken fakat son anda, Julian beklemediği bir hareket yapmış ve onu kendine iyice çekmişti.
Diğerinin göğsüne gömülürken gözleri şaşkınlıkla daha da açıldı, Julian sırtından tutup onu kendine daha da bastırırken konuştu. "Her şey iyi olacak."
Caius bir süre olduğu şekilde kaldıktan sonra sonunda o da ellerini Julian'ın beline dolayabilmişti. Gözlerini kapattı ve ona daha da çok sarılırken diğerinin kokusunu içine çekti. Boy farklarından dolayı alnı tam olarak omzuna geliyordu ve bu Julian onu sararken kendini güvende hissetmesine yetiyordu. Gözlerinin dolmasını engelleyemezken dudaklarını araladı. "En kısa zamanda şehirden ayrılmam lazım."
Julian elini belinden diğerinin saçlarına götürdü, Caius nedense sarhoş gibi hissediyordu. "Bunu beraber çözebiliriz."
Diğerinin dediklerini duymasıyla her ne kadar istemese de Caius ondan ayrılmıştı, Julian'ın gözlerine hayal kırıklığı yerleşirken Caius aralarını biraz mesafe koyduktan sonra kendini diğerinin koyu gözlerine bakmaya zorladı. "Hayır, hayır, olmaz. Bu çok tehlikeli ve benim yüzümden birinin başına bir şey gelirse kendimi ömür boyu affedemem. Hem, bu her zaman böyle oldu. Bir şehre yerleşirim ve onlar beni bulur... Böylece başka bir şehre giderim... Alışık olmadığım bir şey değil."
Julian daha fazlasını sormak istese de ağzını açmadı. Her ne kadar ona güvenmek ve ona yardım etmek istiyor olsa da İkinci Kral karşılarına çıktığından beri şüpheli bir şekilde davranıyor olduğunu göz ardı edemezdi. Kafasına doluşan düşünceleri diğerini rahatsız edecek bir şey yapmamak için kovmuş olsa da o anda gelen fikirle donakaldı.
Yoksa... Caius bir şeytan olabilir miydi?
Fakat buna imkân yoktu. Birkaç dakika önce ona elmas bir kabloyu hiçbir şey olmadan öylece uzatmıştı ve kullanmış olduğu elmas kılıcın kabzası bile elmas kaplamaydı. Elmaslar genelde bir servet değerinde oldukları için sadece güçlü şeytanlar üzerinde kullanılırdı fakat bu güçsüz şeytanlar üzerinde etkisiz oldukları anlamına gelmiyordu. Bir elmas tel eğer güçlü bir şeytanın derisini yakıyorsa güçsüz olanınkini eritirdi. Caius eğer bir şeytan olsaydı ne o kılıcı ne de o kabloyu tutabilmesi mümkün olmazdı...
Şeytan Kralı olmadığı sürece...
Her ne kadar düşünürse düşünsün bu da mantıklı gelmiyordu. Şeytan Kralı neden İkinci Kral'dan kaçsındı ki? Yine de içindeki rahatsızlığı bastıramıyordu ve bunu anlamanın tek bir yolu vardı. Gözleri karşısında ona saçının kapatmadığı tek gözüyle bakan kişinin dudaklarına kaydı, denemekten zarar gelmezdi değil mi?
Ona doğru bir adım atarken her zamanki sakin tonuyla konuştu. "Ne zaman olursa buraya ziyarete gel... Bu beni çok memnun eder. Ayrıca randevumuz bu şekilde geliştiği için çok üzgünüm. Sana sormasaydım hiç bulunmamış olacaktın."
Bunları söylerken Caius'un iyice dibine girmiş ve bir elini diğerinin yanağına götürmüştü. Caius, Julian'ın kendini suçlu hissetmesini istemiyordu. "Neler olacağını bilemezdin. Özür dilemene gerek yok."
Julian diğerini belinden kavrayıp kendine çekerken daha birkaç gün önce tanıştığı biri için kalbinin neden o kadar hızlı kanını pompaladığını merak etti. Caius ona karşı koymamıştı, hafifçe üzerine doğru eğilirken kısık bir sesle konuştu. "En azından sana son güzel bir anı bırakmama izin ver."
Caius, gözleri kapanırken daha fazla dayanamıyor olduğundan üzerinde çok düşünmeden dudaklarını diğerininkilerle birleştirdi. Kısa ve tatlı bir öpücük olacağını düşünmüştü fakat Julian onu bırakmadan kendini daha da çok bastırmıştı. Caius, başta memnun olsa da diğerinin dudaklarını zorla aralamasıyla bundan rahatsız olup çekilmesi gerektiğini düşünürken neredeyse dönen başı ve diğerinin belinde sıkıca duran kolu yüzünden bunu yapamamıştı.
Julian'ın neden onu zorladığını merak ederken paniklemeye başladığını hissetti ve boşta kalan eliyle genç adamı itmeye çalıştı fakat Julian tam o anda zorla alt dudağını dudaklarının arasına alıp emmeye başlamıştı. Bununla Caius gerçekten paniğe kapılarak daha fazla güç uygulamaya başladı, diğerinin bunu fark etmemiş olmasına imkân yoktu. Korku tüm vücudunu kaplarken alt dudağında Julian'ın dişlerini hissetti.
Kan tadı ikisinin de ağızlarına dağılırken Julian sonunda ondan ayrılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasyÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...