Kral, Tanrı'nın Ruhu'nun Caius'u istediğinin farkındaydı ve Tanrı'nın Ruhu bir şekilde onu ondan almayı başarırsa işleri daha da sinir bozucu bir hale gelecekti. Şimdilik Chasity onu götürebilirdi. Sonuçta o lanet korsanı bulmak, Tanrı'nın Ruhu'nu bulmaktan daha kolay olurdu.
Chasity, Şeytan Kralı'nın gidişinin arkasındaki nedeni anlıyordu. Onlar için de bu şekilde olması daha iyiydi. Caius'u tutarak uçurumdan aşağıya atladı.
Caius aşağı iner inmez hemen Julian'ın yanında bitmişti. "İyi misin? Çok özür dilerim..."
"Canım cicim konuşmalarını sonraya bırakın, buradan olabildiğince hızlıca çıkmamız gerekiyor." Chasity Caius'un sözünü böldü, onlardan önde gidiyordu. Kral fikrini değiştirmeden toz olsalar iyi ederlerdi.
Julian, Caius'u endişelendirmemek için kafasını olumlu anlamda salladıktan sonra Chasity'i sinirlendirmemeye karar verdi ve korsan kadını takip etmeye başladı. Kadınla çok fazla zaman geçirmemiş olsalar da öfkelenince ne kadar korkutucu olabileceğine maalesef tanıklık etmişti.
Caius'un içi ne kadar rahatlamış olsa da Julian'ın hala kolunu tuttuğunu görüyordu. Kendini kötü hissederken en azından uzun süre orada kalmadan sağ salim bir şekilde çıkıyor olmalarına sevinmeye çalıştı. Kısa bir süre sonra Chasity'nin gemisine varmışlardı.
Gemi, cehennemin en dibinde bile göz alıcı gözükmeyi başarıyordu. Caius hayatında çok fazla gemi görmemişti fakat Chasity'ninkinin özel olduğunu anlayabiliyordu. Normalden daha geniş ve büyük olan geminin dışındaki özel işçilikle oyulmuş tahtalardaki sembollerin her birinin bir anlamı, her taraflarını kaplayan detayın arkasında bir hikâye vardı. Sancak direğinde dalgalanan bayrak özel bir büyüyle kaplanmıştı, görenlerin geminin korsanlara ait olduğunu anlamamasını sağlıyordu. Cehennemin en sıcak sularında, en derin okyanuslarında ve en dondurucu buzullarında bile yol almaya müsait bir yapıya sahipti. Geminin üst kısmına çıkmalarıyla onları güvertede koyu renkli taşlardan yapılmış gerçekçi insan heykelleri karşılıyordu. En azından onların bir zaman gerçek insan olduklarını bilmeyenler heykel olduklarını zannederlerdi, hepsi aslında bir zamanlar mürettebatın bir parçasıydı.
Chasity gemiye çıkar çıkmaz hemen mürettebatına emirler yağdırmaya başladı. Caius ise Julian'ın da ana güverteye çıkmasına yardım ettikten sonra arkasını döndü ve kızıl saçlarla karşı karşıya geldi. "Ignatia?"
Ignatia kollarını birbirine dolamış bir şekilde onları izliyordu. Suratında memnuniyetsiz bir ifadeyle önce Caius'u sonra da Julian'ı süzdü. Partnerinin kolunu değişik bir şekilde tuttuğunu fark edince ifadesi yerini endişeye bırakmıştı. Onlara doğru koştu. "Julian?"
"Bir şeyim yok. İyiyim." diyerek Julian onu durdurmaya çalıştı fakat kız çoktan yanında bitmişti. Hemen kolunu inceledi. "Nasıl bir şeyin yok? Acıyor mu?"
Kolunu çekiştirmesiyle Julian'ın suratında birkaç saniyeliğine gerçekten de +acı belirmişti. Ignatia daha yüksek bir sesle devam etti. "Sakın kırıldı deme... Dedim sana, buraya hiç gelmemeliydik."
Chasity saniyeler içinde gemiyi harekete geçirdikten sonra onların yanına gelmişti. Boş duran şeytanlarından birine emir etti. "Git, Julian'ın kolunu kontrol et." Ardından Caius'a döndü. "Sen de benim odama geç."
Şeytan, Chasity'nin dediğini ikiletmeden Julian'ın başında bitmişti. Caius ise isyankâr bir şekilde korsan kadına baktı. Julian'la doğru düzgün konuşmaya fırsatları bile olmamıştı ve onun için endişeleniyordu. Bu haldeyken onu bırakıp gitmek istemiyordu.
Chasity, Caius'un ona karşı gelmesine izin vermeden yeniden belirtti. Sinir sesinde belli olmaya başlamıştı. "Odama git dedim."
Caius'un başka bir çaresi kalmazken, diğer şeytan Julian ve Ignatia'yı başka bir bölüme doğru götürüyordu. İç çekerek kadının dediği gibi yaptı ve kaptan odasına çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantastikÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...