"Neden sadece beni öldürmediğini anlamıyorum." Julian'ın sesi alçaktı ve hissettiği acı tonundan duyulabiliyordu. "Bana o gün 'Bu geceyi unutma. Çünkü birinin bu olanları anlatması gerekecek.' dediğini sanki dün gibi hatırlıyorum ama bunun için beni canlı bırakmasına gerek yoktu, ben anlatmasam da o kadar büyük bir katliamdan sonra kimsenin olanları unutması mümkün değil zaten. Bana, beni de öldürmeyerek hayatımdaki en büyük cezayı verdi."
Kısa bir sessizliğin ardından gözlerini Caius'un sırtına sabitledi. "Sence neden öldürmemiş olabilir?"
Caius nefesinin tıkandığını hissetti. Sesler kulaklarında çınlıyordu. Elindeki şişe yere düşüp kırılırken dizlerinin bağı çözüldü ve kendisi de yere çakıldı. Onun halini görmesiyle Julian'ın gözleri kocaman açılmıştı, sorusu aklından çıkarak hemen yanına koşup onu destekledi. "Cai, iyi misin?! Ne oldu?"
Kafasını tutup kaldırmasıyla yanaklarından yaşlar aktığını gördü. Titremesi fark edilebiliyordu. "Cai, bana bak... Ne oldu?"
Caius ona bakamadı. Onun yerine elleriyle suratını kapattı. Hıçkırıkları ve titremesi artarken boğuk bir ses çıkarmıştı. "Özür dilerim..."
"Özür dilemene gerek yok." Julian paniklemişti. "Ne oldu? Bir yerin mi acıyor? Seni hastaneye götüreyim mi?"
Caius kafasını olumsuz anlamda salladı. "Gerçekten... Çok özür dilerim."
"Cai..."
Caius, özür dilese bile gerçeği değiştiremeyeceğinin ve sözlerinin ne kadar değersiz olduğunun farkındaydı. Özürlerinin ne ona ne de Julian'a bir yardımı dokunuyordu, yine de kendini defalarca kez söylemekten alıkoyamadı. Nasıl olmuştu da bu kadar berbat bir durumun içine düşmeyi başarabilmişti inanamıyordu. Kendinden, olduğu şeyden ve yaptıklarından bir kez daha nefret ederken derin nefesler alarak kendisini sakinleşmeye zorladı. Ellerini yüzünden çekerken gözlerini, yanına çömelmiş bir şekilde ona endişeyle bakan Julian'ınkilerle kenetledi.
Julian, o çocuktu.
O yüzden en başta tanıdık gelmiş olmalıydı. Başkası olamazdı çünkü.
Ani gelen mide bulantısıyla ayağa kalkarak arka tarafında kalan lavaboya midesindekileri çıkardı. İğrenç birisiydi.
Julian, olanları anlamlandıramadığından Caius'un hasta olabileceğini düşünüyordu. Ne yapacağını bilemezken onun sırtını sıvazladı ve hemen ardından destekleyerek tezgâhın arkasındaki sandalyelerden birine oturmasına yardım etti. Elini alnına koydu. "Hasta mısın? Hasteneye gidebiliriz. Burda ilaç varsa onları da getirebilirim."
Caius derince nefesler alırken başını salladı. "Yukarıda... Banyo dolabında..."
Julian hemen onaylayarak mutfaktaki döner merdivenlerden yukarı çıkmıştı. Caius onun gitmesiyle yüzünü bir kez daha sıvazladı.
Kendisini çok kötü hissediyordu.
Dünyada ondan daha şansız biri yoktu ancak yaşadıkları cezasının bir parçası olmalıydı. Yaptıklarının cezasını çektirmek için Tanrı, eğer varsa, onunla dalga geçiyordu. Caius, onun bu şekilde mi eğlenip eğlenmediğini merak etti fakat bir önemi yoktu. Çekmesi gereken ceza buysa seve seve çekecekti.
Julian saniyeler içinde kucağında bir dolu ilaçla aşağıya inmişti. Caius bu sırada kendine gelebilmek için derin nefesler aldı. Julian gittikten sonra ağlayıp kendisini perişan hissetmesi için bir dolu zamanı olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasíaÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...