Julian'ın cevabı keskin bir bıçak gibi Caius'un kalbine saplanmıştı. Oracıkta kendini öldürmek, sonsuza dek yok olmak istedi ve ona yalan söylemeye devam edeceği için kendinden daha da çok nefret etti.
Başka çaresi yoktu.
Dudağını ısırdı ve yutkunarak olanları anlatmaya başladı.
-
Özgürlük neydi?
Caius'un hiç bunu tatmaya şansı olmamıştı.
Küçükken babası onu dışarının tehlikelerinden korumak için malikânesine hapsetmişti. Hiçbir zaman babasının kurallarının olduğu o evden dışarıya çıkamamıştı. Hiçbir zaman kendi kararlarını vermeye izni olmamıştı.
On beş yaşına geldiğinde ise babasını kaybetmiş ve annesinin merhametine kalmıştı. Bir süre de Victor'un... O zamanlar daha kötüydü. Özgürlüğü düşünecek bile zamanı olmamıştı. Hayatta kalmak dışında başka bir önceliği yoktu.
On yedi yaşında ise ölmüştü. Ölümüyle beraber hayatındaki insanlar değişmişti. Onu tutsak tutmak artık Şeytan Kralı'nın üstlendiği bir roldü. Kralın özel odasından dışarıya ayak basmaya hakkı dahi yoktu. Daha fazla acı çekmemek için kral ne derse onu yapmak zorundaydı.
Yirmi sekiz yaşına geldiğinde hayatında daha iyi şeyler olmuştu. Okyanusların Kraliçesi sayesinde ilk kez cehennemden çıkabilmişti. O zaman belki özgür olmanın nasıl bir his olacağını anlayabileceğini düşünmüştü.
Uzun bir süre düşündüğü gibi olmadı.
Sürekli olarak şeytanlardan kaçmaları gerekiyordu. Yıllarca Okyanusların Kraliçesi'nin gemisinde, kiralık evlerde ve terk edilmiş mekânlarda yaşamak zorunda kalmıştı.
Artık girdiği yaşları saymayı bıraktığında ise sonunda kendine ait bir yeri olmuştu, bir kütüphane. Ancak hâlâ özgür değildi, kelimenin anlamını bile kavramaktan vazgeçmişti.
Taa ki üç sene sonra ne demek olduğunu anlayana dek.
Çünkü onunla tanışmıştı.
Nefret ettiği çok sıkıcı ve monoton bir hayatı vardı ancak o ana kadar hayatında olmuş olan en iyi şey buydu. Annesiyle olmaktan, Şeytan Kralı'yla yaşamaktan veya zamanının çoğunu yollarda geçirmekten çok daha iyiydi. Kütüphanede tek başına hayatını geçirmekle başa çıkabilirdi.
Yine de bu içindeki nefreti söndürmeye yetmiyordu. Oradan, yüzlerce kez okumuş olduğu kitaplardan ve yaşamak zorunda olmasından nefret ediyordu. Okyanusların Kraliçesi onu orada ona yardım etmesi için getirdiği birkaç kişiyle bırakmış ve sonsuza dek ortadan yok olmuştu. Çok geçmeden de yardımcılar şeytan saldırılarından ötürü ölmüşlerdi.
Yanında birini istemiyordu ve ihtiyacı da yoktu, bu yüzden Okyanusların Kraliçesi'ni olanlardan haberdar etmemişti. Zaten herkesten de nefret ediyordu, bir kişi hariç.
Kütüphaneye haftaları iki ya da üç kez gelen o kişi hariç.
İlk başta dış görünüşü ilgisini geçmişti. Saçları gür ve koyu siyahtı. Yüzüne düşen tutam tutam saç tutamları, ona gizemli ve çekici bir hava katarken cehennemin en karanlık köşelerinden bile daha siyah olan gözleri etrafındakileri büyüleyen bir ışıltıya sahipti. Yüz hatları keskin ve belirgindi, hafifçe kare şeklinde olan keskin çenesi onun gücünü ve kararlılığı yansıtıyordu.
Uzun boylu ve kaslı yapısıyla adeta bir savaşçıyı andırıyordu. Omuzları geniş ve kasları belirgin olan bu kişinin her hareketi zarif ve kendinden emin, duruşu ise gururlu ve dikti. Göz alıcıydı. Etrafındaki herkesin dikkatini çekiyor ve hayranlık uyandırıyordu. Caius'un da gözünden kaçmamıştı.
Caius başta onun tanıdık olduğunu düşünmüş ve daha önce nerede gördüğünü çıkartmak için çokça kez gizlice uzaktan izlemişti. İzledikçe merakının yerini farklı düşünceler almaya başlamıştı.
Eğer konuşsalardı ne olurdu? Belki beraber zaman geçirip kahve içebilirlerdi ya da dışarı çıkıp şehri gezerlerdi. Peki ya sevgili olsalar ne olurdu? Ele ele tutuşup film izleyip öpüşürlerdi ve yıllarca klişe aşk kitaplarında okuduğu diğer klişe etkinlikleri yapabilirlerdi.
Onun hakkında bu şekilde düşünmeyi seviyordu fakat hapsi sadece birer düşünceden ibaretti. Kendisi bir şeytandı, bir insanla konuşup arkadaş olmaya niyeti yoktu. Okyanusların Kraliçesi de onu birçok kez bu konu hakkında uyarmıştı. O kadını sinirlendirmek yerine ölmeyi tercih ederdi.
Fakat hayatta her şey her zaman planlandığı gibi gitmiyordu.
O günü çok net hatırlıyordu. Güneş batmak üzereydi ve insanlar yavaş yavaş kütüphaneden ayrılıyorlardı. Kütüphaneyi kapatmak için herkesin çıkmasını beklerken arka bahçedeki bitkilerini inceliyordu. Yıllar içinde sıkıldığı için kendisine saçma hobiler edinmeye başlamıştı, bahçeyle uğraşmak da bunlardan biriydi.
Çiçeklerinden birini kontrol ederken arkasından birinin yaklaştığını duydu fakat dönüp bakmadı. Ayak sesleri yakınlaşınca durdu. "Pardon, bu kitabı ödünç alabilir miyim?"
O sesi çok kez duyma şansı olmamıştı fakat kime ait olduğunu biliyordu. Sesinin de kulağa güzel geldiğini düşündü. Çömeldiği yerden ayağa kalkıp döndüğünde zifiri karanlık gözlerin üzerinde olduğunu gördü. O gözlerde eridi.
"Bir bakayım." dedi Caius. Her kitabın ödünç alınmasına izin vermiyordu, önce kontrol etmeliydi. Bununla karşısındaki kitabı ona uzattı fakat Caius kitabı tutmuş olsa bile bırakmamıştı. Başta tereddüt etse de konuştu. "Neden hep bu kadar üzgün gözüküyorsun?"
"Mutlu olmak için bir sebep yok." Cevap doğal bir şekilde Caius'un dudaklarından çıkmıştı. Düşünmeden cevap verdiğini fark edince garip hissetmiş ve zamanı geri almak istemişti ancak böyle bir şey mümkün olmadığı için üzerinde çok düşünmemişti. Ardından kitabı kontrol edip karşısındakinin ödünç almasına izin vermişti.
Bir hafta geçtiğinde o kişi geri dönmüştü. Caius resepsiyondaydı. Ödünç almış olduğu kitabı geri verdikten sonra masaya başka bir şey daha koydu. Orta boylarda bir hediye paketiydi. Caius tereddüt ederek sordu. "Bu ne?"
"Geçen konuştuğumuzda bana mutlu olmak için bir sebebinin olmadığını söyledin... Bu yüzden sana bunu getirdim. Biraz küçük fakat umarım hayatına az da olsa mutluluk getirir."
Bu sözleri söyledikten sonra Caius'un yannıtını beklemeden çıkıp gitmişti.
Caius hediyeyle bir süre şaşkınca bakıştı.
O gece odasına çıktığında hediyeyi dikkatlice açmış ve içinde bir notla beraber orta boy bir ayıcık olduğunu görmüştü. Yaklaşık otuz santimetre boyunda olan ayıcık yumuşacıktı, suratında değişik bir gülümseme vardı. Caius kısa bir süre onu inceledikten sonra notu eline aldı.
"Umarım bu seni mutlu eder. "
Caius'un içinde birçok duygu aynı anda ortaya çıkmıştı. Birçoğunu tanımıyordu fakat mutlu hissettiğine emindi. Gözlerinde yaşlar birikirken mutlu olmanın her zaman o kadar kolay olup olmadığını merak etti. Fakat mutlu olmayı hak ettiğini düşünmüyordu. O tarz güzel duyguları yaşamayı hak etmiyordu. Yine de ayıcığı bırakamadı, kollarının arasına alıp uzandı ve gözyaşlarının akmasına izin verdi. O gece o şekilde uyuyakalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasyÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...