Kısa bir öpücüktü, Julian hemen ondan ayrılmıştı. Olduğu yerde doğrulurken Caius onun yüzündeki paniği ve endişeyi görebiliyordu. Hemen dudaklarını araladı, sesi titriyordu. "B... Ben Özür... Dilerim..."
"Gerek yok." diyerek durdurdu onu Caius. Reddedeceğini düşünerek mi paniklemişti?
Onun sözleriyle Julian yeniden suratına bakabilmişti. Utanmış olduğu belliydi. Caius kısa bir süre etrafına bakındıktan sonra Julian'ı omuzlarından iterek yatağın başlığına tamamen dayanmasını sağladı ardından üzerine çıkarak kucağına oturdu. Gözlerini kaçırmadan sordu. "Daha fazlasını yapmak ister misin?"
O gün gerçekten de daha fazlasını yaptılar çünkü Caius ne zaman durması gerektiğini bilmiyordu ve Julian da şikâyet etmemişti. Ona aylar boyunca yüzlerce kez hayal ettiği her şeyi yapmış, görmek istediği her tür surat ifadesini görmüş ve Julian'ı yaşayan en mutlu insan haline getirmişti. Sonuçta bu işiydi, birini nasıl tatmin edebileceğini biliyordu. Fakat bilmediği şey kendisini nasıl iyi hissettireceğiydi, bu yüzden Julian onunla ilgilenmek istediğinde şaşırmıştı.
Julian nazikti ve onu umursuyordu. Caius'un isteyebileceği her şeyden çok daha fazlasıydı ve Caius'un da iyi hissettiğine emin olmuştu. Bu duygular ona tamamen yabancı şeylerdi.
Mutlu hissetmişti.
Ve ona tamamen kapılmıştı.
O gün Julian ayrıldıktan sonra kütüphaneyi açmadı ve yalnızca beraber yaptıkları şeyleri düşünerek yatakta kıkırdayarak yuvarlandı. Aklının ucundan bile başka hiçbir düşünce geçmiyordu. Sonsuza dek o şekilde kalabilecekleri düşlerine daldı. O ve Julian, birlikte, mutlu bir hayat sürebilirlerdi. Belki Julian onun yanına kütüphaneye taşınırdı ve her gün beraber olurlardı, yazları bahçeyle ilgilenip güneşlenirken kışları sıcacık yatakta birbirlerine sokulup film izlerlerdi. Hayatlarını bu şekilde, basitçe ve güzelce akıp geçerdi.
Tabii Caius her ne kadar bu tarz hayaller kurmayı seviyor olsa da salak değildi. Bu tarz bir mutluluğun ve sadeliğin onun geleceğinde yeri olamayacağının farkındaydı. Yine de düşünmek, ve bir süreliğine de olsa gerçek dünyayı yok saymak, onu iyi hissettiriyordu. Fakat hissettiği duygular sandığından daha kısa bir süre onunla kalmıştı. Hayal kurmak bile onun için bir lükstü.
...
Aynı gün, Chasity kütüphaneye geldi.
Caius, kafasında yaratmakta olduğu mutlu seneryolardan ötürü kadının topuklu ayakkabılarının merdivenlerdeki çıkardığı sesi duymamış, kapısının açıldığını fark etmemiş ve kadın gelip başında dikildiğinde bile varlığını hissetmemişti.
"Caius!"
Chasity'nin gürlemesi Caius'u hayal dünyasında çıkıp gerçekliğe dönmesini sağladı ve sonunda uzun zamandır ortalıkta olmayan Okyanusların Kraliçesi'nin odasına kadar girip başında dikiliyor olduğunu gördü. Ürkmesiyle yerinde zıplarken hemen yatakta doğrularak kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Chaisty ona selam bile vermeden hemen onu sorgulamaya geçmişti. Kolları belindeydi. "O kimdi?"
Ciddi ve sert sesi Caius'un yerinde korkuyla titremesine sebep oluyordu. İlk önce kadının koyu renkli gözlerine ardından da tuttuğu nefesini vererek etrafına bakındı. Evet, tabii ki de onun için mutluluk olduğundan daha fazla süremezdi. Kısık bir sesle cevapladı. "Julian."
"Ona âşık mı oldun?"
Caius cevaplamadı. Chasity'nin ani gelişi ve onu sorgulamasından kadının bir süredir onun hareketlerini uzaktan izlediği çıkarımını yapabiliyordu, kendisinin geçmişteki halini düşününce onu suçlayamazdı. Karşı gelmeye cesareti de yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasíaÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...