~JULIAN 3.KISIM~

201 9 5
                                    


Güçsüz şeytanlar güçsüz olmasına rağmen normal bir vatandaş için oldukça güçlülerdi. Bu vahşi yaratıkları öldürmek için kılıcı kalplerine saplaması ve en az üç dakika boyunca orada tutması gerektiğini bilmeyen biri kılıç kullanmakta iyi olsa bile böylesine bir şeytanı öldüremeyebilirdi. Tabii, şeytanlar güçlendikçe bu üç dakika da uzuyordu. Bazı güçlü şeytanlar için haftalarca, hatta aylaca içlerinde elmas kılıcın kalması gerektiği söyleniyordu. Bunlara gerek kalmadan öldürülebilen tek şeytan, Şeytan Kralı'ydı. Lakin Şeytan Kralı'nı normal insanlar öldüremezdi. Hem güçleri buna yetmezdi hem de kralı öldürebilecek kişi bir şeytan olmalıydı çünkü öldüren kişi yeni kral olarak tahta çıkardı. Aksi takdirde yeni kralı seçerken cehennem büyük bir kargaşa içine sürüklenebilirdi.

Caius sakinlikle karşısında ona bakan çirkin, tüylü vücudu ve yanlış yerlerden bükülmüş kemikleriyle mutasyona uğramış zayıf bir keçiyi andıran yaratığı incelemeye devam etti. İkisi de hareket etmeyi reddediyorlardı. Caius'un gözleri yavaşça bu güçsüz şeytanın haddinden uzun olan pençelerine kaydı, tırnaklarının uçları kurumuş kanla kaplanmıştı. Julian'ı yaralayan şeytan olmalıydı, kokusunu oraya kadar takip etmişti. Kaşları çatılırken yavaş ve sessiz adımlarla merdivenlerden inmeye devam etti.

Şeytan, onun hareketini görünce birkaç adım ileriye doğru atılmıştı. Ardından boğazından yüksek bir çığlık koptu. Caius onun bağıracağını düşünmemişti, sakince onu alt etmeyi planlıyordu ancak bu güçsüz şeytanın anlama kapasitesi oldukça düşük olmalıydı ki bağırdıktan sonra hızla Caius'un üzerine doğru koşmaya başlamıştı.

Caius Julian'ın rahatsız olmasını istemediğinden sıkıntıyla alnına dokundu, şeytanın çığlığını duymuş olmalıydı ancak artık yapabileceği bir şey yoktu. Şeytan üzerine gelmeden hızla merdivenlerin son basamağını atladı, kitaplıkların arasına koştu, büyük bir süratle raflardan birine saklamış olduğu gümüş kılıcı kavradı ve bir saniye bile beklemeden kitaplıkların arasından çıkıp keskin kılıcın ucunu karşısındaki iğrenç yaratığa doğrulttu.

Şeytan onu görmesiyle durakladı, kılıç şeytana değmemişti bile ancak şeytan olduğu şekilde kalakalmıştı. Caius'un üzerine daha fazla gelemeden olduğu yere yığıldı.

Caius'un ne olduğunu düşünmesine kalmadan şeytanın arkasından Julian belirdi, kalbini sırtından kılıçlamış olmalıydı. Saplanmış olan kılıcını geri çekmeden gözleri yerde yatan bedenden Caius'a kaydı.

Caius Julian'a bakan kılıcı hemen yere doğrulttu. "Kalkmaman gerekiyordu."

Julian'ın dudakları nefes nefese kalmış olduğundan hafifçe açıktı, ona bu sözü söyledikten sonra kitaplıkların arasına kaybolmuş olan Caius'u takip etti. Özellikle şeytanın üzerine basmamaya özen göstermişti. "Şeytanın sesini duydum."

Caius kılıcı eskiden durduğu yere yerleştirdi ve arkasını döndü. Julian hemen dibindeydi, peşinden geldiğini fark etmişti ancak o kadar yakın olacaklarını düşünmediğinden hazırlıksız yakalanmıştı. Birkaç adım geri gitmek zorunda kaldı. Julian bir kolunu raflara yaslarken gözleriyle Caius'u süzdü. Onunla konuşmak için başını iyice eğmişti, aralarında on santimden fazla mesafe yoktu. "Bir şeytanı nasıl öldüreceğini biliyormuşsun gibi gözüküyor."

Caius gözlerini kaçırdıktan sonra omuzlarını silkti. "Birkaç şey biliyorum."

"Birkaç şey bilen birine göre fazla sakin gözüküyorsun." dedi Julian, neredeyse onu sorguluyor gibiydi. Caius'un daha yeni başlamış olan bu sorgulamaya daha fazla devam etme gibi bir niyeti yoktu. "Genelde sakin bir yapım var. Ölürsem ölürüm, bunun hakkında yapabileceğim bir şey yok. O yüzden neden panik yapayım?" Bunu söyledikten sonra Julian'ı bileğinden tutarak onu çekiştirmiş ve kitaplıkların arasından çıkarmıştı. Hemen konuyu değiştirdi. "Dinlenmen gerektiğinin farkındasın değil mi? Çok fazla kan kaybettin, uzun süre ayakta durursan bayılabilirsin."

KIRMIZI LORD [BL] (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin