Caius kulaklarının uğultusundan diğerinin dediklerini tam olarak algılayamamıştı fakat Victor odadan çıkınca kapının kapanma sesinin yankılanmasıyla artık gitmesi gerektiğini anlamıştı. Kısa bir süre o şekilde boş tavana baktıktan sonra ayağa kalkmaya çalıştı ancak bacakları onu taşımadı, yatağın yanına yere kapaklandı. Doğrulmaya çalışmasına rağmen başaramadı. En sonunda pes ederken hıçkırıkları daha artmıştı. Olduğu şekilde kaldı.
Bir süre sonra hizmetçilerden biri odaya girdi. Caius'un yatağın kenarında ağlıyor olduğunu görünce hemen uzun bir örtü alarak çocuğun yanına gitti ve onu sardı. Hizmetçinin varlığını fark edince Caius korkarak yerinde zıplamıştı fakat kim olduğunu anlayınca kadının onu nazikçe ayağa kaldırmasına ve banyoya götürmesine izin verdi. Birazcık daha kendine gelmiş olsa da gözyaşları durmuyordu. Kadın onu küvete oturturken sordu. "Yardım etmemi ister misin?"
Caius'un kafasını olumsuz anlamda sallamasıyla hizmetçi odadan çıkmıştı. Gözyaşları durana kadar küvetin içinde oturduktan sonra kendini yıkamaya başladı. İşi bittiğinde küvetten çıkmış ve kurulanıp hizmetçinin onun için bıraktığı eski kıyafetlerini giymişti. Malikaneye gelirken giyimmiş olduğu giysiler olmasına rağmen güzel kokuyorlardı, yıkanmış olmalılardı. Eski yaşadığı yere döndüğünde dikkat çekmeyecek oldukları için Caius de bu kıyafetleri tercih ederdi. Yine de üzerindeki her şey ve kendisi de temiz olsa da çok pis hissediyordu.
Derin bir nefes aldıktan sonra yavaş adımlarla kapıya gitti fakat açmadan önce dışarıdaki hizmetçilerin konuştukları kulağına gelmişti.
"...Zavallı çocuk..."
"Victor'u biliyorsun... Bunu kaçıncı kez yapışı. Bu çocuktan da sıkılınca muhtemelen o da diğerleri gibi orayı boylayacak..."
"..."
"Seni bu kadar rahatsız ediyorsa işi bırak."
"Başka çarem mi var? Keşke ona yardım edebilseydim ama..."
Caius daha fazla dinlemeden kapıyı aralamıştı, olanları hiçbir şekilde düşünmek istemiyordu ve bir an önce oradan çıkıp kurtulması gerektiğini hissediyordu. Hizmetçiler de kapının açıldığını duyunca susmuşlardı. Sarışın olan oradan ayrılırken onun ne kadar zavallı olduğu hakkında yorum yapan Caius'a arkasından gelmesi gerektiğini söylemişti. Caius hizmetçiyi takip etti ve evden dışarıyı çıktılar.
Bahçe kapısına geldiklerinde kadın Caius'a bir kısım para uzattı. "Bay Victor bu paranın bugünün ödemesi olduğunu söyledi. Yarın sabah tekrar gelmeni istiyor."
Caius parayı aldı ve tereddüt etmeden sordu. "Orası neresi?"
Hizmetçi kadın onun ne dediğini anlamadı. Kafası karışmış bir şekilde ona bakarken Caius açıkladı. "Konuştuklarınızı duydum. Victor benden sıkılınca orayı boylayacağımı söylemedin mi?"
Kadının kaşları çocuğun neyden bahsettiğini idrak etmesiyle çatılmıştı. Birkaç kere yutkunduktan sonra etrafa bakınarak kimsenin onları dinlemediğine emin oldu. Ardından yaklaşarak Caius'un ellerini avcunun içine aldı ve fısıldadı. "Daha gençsin. Buraya bir daha gelmeyip başka iş bulursan senin için daha iyi olur."
Bahsettiği yerin neresi olduğunu söylemese bile gözlerinden ciddi olduğu okunuyordu. Caius'un ona daha fazla soru sormasına izin vermeden çocuğun omuzlarını sıvazladı ve hızla eve girip gözden kayboldu. Caius olduğu yerde bir süre dikildikten sonra sonunda kendi evinin yolunu tutmuştu.
Gece olmasına rağmen esen rüzgâr sıcaktı. Eve gitmeden önce paranın bir kısmını yiyecek almak için kullanmıştı. Canının çektiği lezzetli ne varsa almıştı. Sonunda ekmek dışında bir şey yiyebileceklerdi. Geri kalan kısmını da bir şekilde biriktirmeye çalışarak Lyra'yı o evden başka yere götürmeyi planlıyordu.
Evinin olduğu sokağa varınca sabah karşılaştığı hırsızların da orada gezindiklerini gördü. İçinden bir küfür savururken onlara görünmemek için olduğu yerde sindi. Başka bir sokağa sapmayı düşünüyordu fakat cüsseli olan adam onu çoktan görmüştü. Elinde yiyecek poşetleri olduğunu da fark edince Caius'un koşmasına bile kalmadan hemen dibinde bitti.
Hava karanlık olduğu için etrafta fazla dolaşan yoktu, o yüzden Caius'u ara sokaklara sürüklemeleri de anlamsız olurdu. Zaman kaybetmeden bulundukları yerde bir evin duvarına doğru onu sıkıştırdılar. "Bak sen, burada kimler varmış? Sabah cebinde tek kuruşun yoktu, şimdi elinde bir sürü poşetle geziniyorsun."
Daha sıska olan adam fazla uğraş vermeden Caius'un elinden poşetleri aldıktan sonra içine baktı. Gördüklerini beğenememiş olmalıydı ki hepsini yere atmıştı. Caius karşı koymaya çalışsa da karşılarında çok güçsüzdü. Cüsseli olan onu yakasından tutarak duvara daha bastırdı, ardında da ceplerini karıştırmaya başladı. İç cebinde sakladığı bir tomar parayı bulması zor olmamıştı. Bulduğu servetle gözleri parlarken Caius'u gereksiz bir çöp parçasıymış gibi yere attı. Caius dizlerinin üzerine acıyla düşerken iki adamın kahkahalarını duyabiliyordu.
Onlarla savaşacak güce sahip değildi. Yok olmak istediğini düşündü. Şans tabii ki de yine ondan yana değildi ve muhtemelen asla da olmayacaktı.
Adamlar buldukları paraya seviniyorlardı. Caius paraları onlardan geri alamayacağının farkındaydı ve kabullenmişti bile, yine de her şeye rağmen kardeşine en azından aldığı yemekleri götürmeli olduğu düşündü. En azından bu kadarını başarmalıydı.
Yerinde doğrulmaya çalışırken sırtında sert bir acı hissetti. Tamamen yere savrulurken cüsseli adamın başında olduğunu göz ucuyla gördü. İki adam da, acı bağrışlarına ve iniltilerine aldırış etmeden karnına ve sırtına birkaç kez daha sertçe tekme geçirdikten sonra ayaklarıyla poşetleri ve dökülen yiyecekleri uzağa tekmeleyip daha da mahvetmişlerdi. Caius acıyla karnını tutarken gözyaşlarının yanaklarından süzüldüğünü hissetti. Ardından hırsızlar onunla daha fazla uğraşmadan uzaklaştılar.
Bir süre derin nefesler alarak o şekilde kaldıktan sonra kendini zorlayarak doğruldu ve hırsızların üzerinde tepindiği poşetlerin başına gitti. Bir yandan ıslak yanaklarını elinin tersiyle silerken bir yandan da aralarından daha iyi olan yiyecekleri toplamaya başladı. Sokaktan geçen tek tük kişinin ona bakış attıklarını hissedebiliyordu. İşi bittiğinde karnını tutarak ayağa kalktı ve dudaklarından küçük iniltiler kaçarken yavaş adımlarla evine gitti.
Kapıdan içeriye girdiğinde annesinin çoktan gelmiş olduğunu gördü. Her zamanki elinde bir şişe vardı ve sarhoştu. Onu görünce cırlamıştı. "Neredeydin?"
Caius cevap vermek için dudaklarını araladı ancak elindeki poşetleri gören annesi hemen ayağa fırlamıştı. Poşetleri onun elinden aldı. "Bunlar ne? İş mi buldun yoksa?"
"...Çöpten topladım." dedi Caius. Annesi poşetleri içindeki yemekleri biraz daha inceleyince ona inanmıştı. Daha fazla sorgulamadan içlerinden daha iyi olanları seçtikten sonra geri kalanını kızına uzattı. "Eğer iş bulursan parayı harcamadan direkt bana getireceksin. Duydun mu beni?"
Bunu derken Caius'u omzundan tutarak sarsmıştı. Oğlu onu onayladıktan sonra yeniden kendi köşesine geçip içerken bir yandan da karnını doyurmaya başladı.
Lyra'nın da karnı açtı. Sabahtan ekmek kalmış olsa da burnuna gelen kokular daha lezzetli olduğu için ağzı hemen sulanmıştı. Annesinin ona uzattığı poşetlerin içindekileri seçmeden mutlulukla yemeğe başladı. Caius'a da yanına gelmesi için bir işaret yapmıştı fakat Caius kafasını olumsuz anlamda salladı. "Ben aç değilim."
Lyra onu sorgulamadı. Caius ise bir süre daha kardeşinin mutluluğunu izledikten sonra diğer bölmeye geçti ve üzerine ince örtülerini çekerek uzandı. Yatar yatmaz hemen hıçkırıklara boğulması bir olmuştu. Kimsenin ona neler olduğunu sormasını istemediği için sessizce olduğu yerde ağlarken o şekilde uyuyakaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasyÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...