Chasity gelmişti.
Julian kadını süzdü. Korsan kıyafetleri giyiyor olması gözüne garip gelmiş olsa da nedenini sorgulamadı. "Sen Caius'un kuzeni misin?"
Chasity önce suratından paniklemiş olduğu belli olan Caius'a ardından da Julian baktı. "Evet, benim. Git şimdi."
Julian, kadının konuşma biçiminden Caius'un neden onu sevmediğini anlayabilmişti. Muhatap olması zevkli olacak birine benzemiyordu. Yine de ayıp olmasın diye ayağa kalktı ve bakışlarını Caius'a çevirdi. "Yarın tekrar geleceğim."
Caius, Julian elini avcuna alıp öpücük koyarken herhangi bir cevap verememişti. Kuzeniyle yalnız kalıp kalmamak istediğinden emin olamadığı için ekledi. "Seninle kalmamı istiyorsan kalabilirim."
Caius kafasını olumsuz anlamda salladı. "Yarın görüşürüz."
Julian gülümsedi. "Görüşürüz."
Ardından Chasity'e bakmadan odadan ayrılmıştı. Chasity, konuşmaya girişmeden önce genç adamın ayak seslerinin kütüphaneden tamamen çıkmasını bekledi. Ardından yatağın içinde kıvrılı bir şekilde yatan gözleri dolmuş olan çocuğa baktı. "İksiri ona içirdin mi?"
Caius mırıltı şeklinde onu onayladı. Chasity iç çektikten sonra onun yanına oturdu ve Caius gözyaşlarının akmasına izin verirken onun başını okşadı. "Doğru olanı yaptın."
Caius tüm gece ağlamıştı. Günlerce, haftalarca ve hatta aylarca gece gündüz demeden ağlamıştı çünkü yapabildiği tek şey buydu.
Günün sonunda hiçbir zaman özgür olamamıştı. Sadece özgürlüğün tadına bakma şansı yakalamıştı. Yine de kendisi için verdiği seçimlerden asla pişman olmadı. Aksiyonlarının ona getirmiş olduğu acı da çekmesi gereken cezadan başka bir şey değildi.
Aylar sonra kütüphaneyi tekrar açmaya enerjisi olduğunda, şaşırtıcı bir şekilde Julian yeniden düzenli bir şekilde gelmeye başlamıştı. Gerçekten de hiçbir şey hatırlamıyordu, iksir tamamen işe yaramıştı ancak onu kaybetmenin getirdiği her acıya rağmen onu uzaktan izlemeye şansının olması bile Caius'un depresyonunu hafifletmeye yetmişti. Bunun onun için yeterli olduğunu düşündü.
-
Tabii daha sonrasında Antoine gelip onunla çalışmaya başlamış ve kafasını karıştırmayı başarmıştı. Gerçi Julian'ın karşısında süt dökmüş kediye dönmüş olması tamamen kendi hatasıydı, yoksa onu asla böyle bir cehenneme -hem mecazi hem de gerçek anlamda- sürüklemeye niyeti yoktu.
Julian'a yaşadıklarını anlatırken bilmemesi gereken her detaydan uzak durdu. Kendi hikâyesini bitirdiğinde genç adamın suratına hafif bir tebessüm yerleşmişti. Bunu görmek bile Caius'un kalbinin pır pır etmesi için yeterli oluyordu. Dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini karşısında oturan Julian'a dikti.
Julian'ın boynu hafif öne doğru eğikti ve gözleri dizlerinin ortasında birleştirmiş olduğu ellerindeydi. "Benim de canım yandı." Kafasını daha da eğerken söze girdi. "Ama neler olduğunu tam olarak anlamıyordum. Sevdiğim biri olduğunu biliyordum ama kim olduğunu hatırlamıyordum. Kendimi ihanete uğramış ve terk edilmiş hissediyordum."
Caius, Ignatia'nın da ona bu tarz bir konu hakkında bahsettiğini hatırlıyordu. İksirin böyle bir etkisi olacağını bilmiyordu. Onu unutturacağı gibi duygularını da sileceğini düşünmüştü. "Özür dilerim." dedi, söyleyebileceği başka bir şey olmadığı için. Julian'a gerçekten de ilk tanıştıkları andan beri çok büyük bir haksızlık yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasíaÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...