Kendilerine unvan alabilmeyi başaran şeytanların isimleri kollarının üzerine kazınırdı. Şeytan Kralı, bunu özellikle o tür güçlü şeytanlar öldüklerinde başkaları yerlerine geçip onlarmış gibi davranmaya çalışmasın diye kural kılmıştı. Bizzat kendisi özel bir büyüyle harfleri deriye işlerdi.
Unvan kazanmayı hak edebilen çok fazla güçlü şeytan yoktu. İkinci Kral ve Kırmızı Lord da içinde olmak üzere sadece beş kişilerdi.
Efsanelere göre İkinci Kral, Kırmızı Lord ortaya çıkmadan önce Şeytan Kralı'nın dışındaki en güçlü iblis olarak tarihe geçmişti. Özel olarak seçilmiş olan şeytan unvanının 'İkinci Kral' olmasının nedeni şeytanların onun kesinlikle o anki olmasaydı başa geçecek olan iblis olacağını düşünmeleriydi. Kırmızı Lord'un doğuşunun ardından bu düşünceleri değişmiş olsa da güçlü bir şeytana bir kere verilen isim bir daha değiştirilemiyordu, zaten herkes korkularından bu fikirlerini kendilerine saklamayı tercih etmişti.
İkinci Kral'ın ismi dünyadan çok cehennemde biliniyordu, insanlara değil şeytanlara acı çektirmeyi seviyordu. Aynı zamanda işkenceleriyle ünlüydü. Savaşırken oldukça hızlıydı ve onun büyü yeteneklerini aşabilen tek tük şeytan vardı.
Julian ve Ignatia'nın da kaşları kolundaki kazılı ismi görmesiyle çatıldı. Normal insanlar bilmese de onlar savaşçı oldukları için bu ismi sayılı kez kitaplarda okumuşlardı.
Julian onun gibi isim kazanmayı hak etmiş güçlü bir şeytanın orada ne işinin olduğunu ve neden Caius'u aradığını merak ederken karşısında sinir bozucu bir ergen gibi duran kişinin onun Kırmızı Lord'u bulabilmesini sağlayabilecek en yakın ipucu olduğunu kafasından geçirmeden edemedi. Ignatia, yıllardır tanıdığı arkadaşının ne düşünüyor olduğunu az çok tahmin edebiliyordu ki bir eliyle Caius'u diğer eliyle Julian'ı tuttuğu gibi ters yöne doğru onları sürükleyerek koşmaya başladı. İkinci Kral'a karşı dünyada doğmuş ve doğabilecek hiçbir savaşçının neredeyse hiç şansı yoktu. Çünkü savaşçılar ne olursa olsun sadece insanlardı ve şeytanlar gibi özel büyü yeteneklerine sahip değillerdi.
Caius, kaçmayı düşünmemişti. Çünkü o durumda ne kadar kaçarlarsa kaçsınlar İkinci Kral'ın onları bulabileceğinin farkındaydı fakat harekete geçmişken geri dönmek çok saçma olacağından bacaklarına yüklenip koşmaya devam etti. Kısa bir sürenin ardından önlerindeki köşeden döndüler ve karşılarına terk edilmiş, iki katlı bir ev çıktı. İkinci Kral'ın peşlerinden gelip gelmediğine bakmamış oldukları için Ignatia omzunda hissettiği elle oldukça ürkmüştü. Bilincini kaybedip yere düşmeden önce dudaklarından kısa bir çığlık kaçtı.
Julian, arkadaşının çığlığını duymasıyla kısa bir süre için ona dönüp neler olduğuna baktığında İkinci Kral'ın Ignatia'yı sadece omzundan dokunarak yere sermiş olduğunu gördü. Daha fazla incelemesine izin vermeden Caius onu hızla evin içine doğru çekti.
Evin girişi salona açılıyordu hemen arka odalardan birine gittiler. Caius, ne kadar sessiz olurlarsa olsunlar İkinci Kral'ın onların ayak seslerini rahatça takip edebileceğinin farkındaydı. Bu yüzden karşısına ilk çıkan odaya saptı ve düşünmeden Julian'la beraber gömme giysi dolabının içine girip kapağını üstlerine kapattı.
Dolap, oldukça dardı. Çocuk odasında olmalılardı. Caius kendini tamamen arkasındaki yuvara dayamış olmasına rağmen neredeyse birbirlerine bitişik duruyorlardı. Dolabın kapaklarının ortasından birbirlerini görebilmeleri için yeterli ışık geliyordu. Caius, İkinci Kral'ın oraya gelip gelmemiş olduğunu görmek için aralığa doğru eğildi. Bunu yaparken iyice Julian'a yaslanmıştı. Julian nereye koyması gerektiğini bilmediği elini yavaşça Caius'un koluna yerleştirirken evin içinde İkinci Kral'ın ayak sesleri yankılanmaya başladı.
Caius, yakınlıklarından olsa gerek, eğer o anda ciddi bir durumun içinde olmasalardı Julian'ın onu oracıkta istediği gibi becermesine izin verebileceğini düşündü. İzin vermekten daha çok ilk önce Julian'ın üzerine atlayan kendisi de olabilirdi. Aklının o tür konulara daha fazla kaymasına izin vermeden gözlerini aralıktan çekip Julian'ınkilerle birleştirdi. Genç adam endişeli gözüküyordu. Sakinleşmeye çalışarak dudaklarını sessizce oynattı. "Bir plana ihtiyacımız var."
Julian da onunla aynı fikirdeymiş gibi gözüküyordu ama endişesini içinden atamıyordu. "Ignatia ne olacak?"
Caius, İkinci Kral'ın ayak seslerinin yeterince uzaktan geldiğine emin olduktan sonra açıkladı. "Dante insanları öldürmeyi sevmez. İyidir muhtemelen."
"Dante? İkinci Kral mı? Onun gerçek adını nereden biliyorsun?"
Caius, ağzından kaçırdığını fark etmesiyle kısa bir süre içinden kendine küfrederken boş gözlerle Julian'a baktı. Normalde bu tür şeytanların gerçek isimlerini bilen çok fazla şeytan bile olmazdı. Düzgün bir şekilde açıklamaya başlayabilmesi için aradan birkaç saniye geçmesi gerekmişti. "Uzun zamandır peşimde o yüzden birkaç kez konuşmuşluğumuz oldu."
Tabii açıklaması beraberinde birçok soru işaretini daha da getiriyordu. Şeytanların bazen bazı kişilerin peşinde onları yakalayana kadar oldukça saplantılı bir şekilde koştukları ve onları durmaksızın aradıkları olurdu fakat o anda bahsettikleri şeytan herhangi bir iblis değildi. Caius onun yeniden sormasına izin vermeden dudaklarını oynattı. "Beni neden bulmaya çalıştığı hakkında bir fikrim yok."
Julian kısa bir süre onu inceledi. İkna olup olmamış olduğu ifadesinden belli olmuyordu. Sordu. "Seni bulmuş olması, uzak bir yere gitmen gerektiğini mi gösteriyor?"
Caius başını salladı. "Julian onun olumlu bir şekilde kafasını salladığını görünce kendine hâkim olamayıp fısıldadı. "Savaşçı binasına gelebilirsin, orada güvende olursun."
Caius hemen elini diğerinin dudaklarına götürüp bastırdı. Bununla Julian dudaklarını oynatmak yerine fısıldamış olduğunu fark etmişti. Caius yanıtladı. "Bu... Bayağı kötü bir fikir." Julian'ın itiraz etmesine izin vermeden devam etti. "Şimdilik buradan nasıl kaçacağımızı düşünelim."
Bunu söyledikten sonra bir şey hatırlamış gibi ceketinin ve kot pantolonun ceplerini karıştırmaya başlamıştı. Çok uzun süre geçmeden aradığını bulmasıyla yüzündeki ciddi ifade kaybolmuştu. Arka cebinden ince, uzun bir tel çıkardı. Julian, Caius'un ona gösterdiği bu telin ne olduğunu anlayamaz bir şekilde ona bakarken Caius yeniden dudaklarını oynatmıştı. Kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Bunu yapabilir misin?"
Tam o sırada İkinci Kral'ın ayak sesleri o an içinde bulundukları odaya ulaşmıştı. Tüm odaları kontrol etmiş ve en son oraya gelmiş olmalıydı. Dudaklarındaki gülümsemeden onların orada olduklarını bildiği belli oluyordu. Gözleri dolabın üzerine giderken onları ortaya çıkarmadan önce Caius'la birazcık oynamaya karar verdi. "Hahaha, doğmuş olduğun şehre saklanmış olmayı seçtiğine inanamıyorum! Seni dünyanın her yerinde arıyorduk, bizi geçiştirmeyi başardın."
Odanın içinde, özellikle daha çok ses çıkması için ayaklarını zemine bastıra bastıra büyük bir yavaşlıkta yürümeye devam etti. "Ama Caius... Sen bu kadar akıllı değilsin. Söyle, kimin fikriydi bu? Chasity'nin mi? O kadın gerçek bir sürtük, eminim seni bulamayalım diye bir sürü korunma büyüsü de koymuştur! Yine de geldiğimiz noktaya bak! Hahaha, on yıl bile sürmedi ve seni buldum! Bir sonraki sefere saklanacağın yeri daha iyi seç, tabii sonraki sefer olursa..."
Son cümlesini söylerken dolabın önüne gelip durmuştu. Birkaç saniye durakladıktan sonra uzandı ve dolabı açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasyÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...