Caius uyandığında zaman ve yer algısını tamamen kaybetmişti. Oturur pozisyona geçmesiyle kolunda tatsız bir sızı hissetmesi bir oldu. Bununla beraber görüşü keskinleşmiş ve Chasity'nin gemisinde olduklarını hatırlayabilmişti.
Ceketinin kolunu sıyırıp baktığında yaranın güzel bir şekilde bandajlanmış olduğunu gördü. Chasity'i ne kadar sinirlendiğini merak ederken başına bir ağrı saplanmıştı. Geri kolunu kapattı ve kafasını sıvazladı.
Böylesi daha iyiydi.
Julian onun kim olduğunu öğrenmemeliydi.
Hem de derisini kazıyarak harflerin geri belirme süresini yakmaya göre geciktirmiş olmuştu. Evet, harfler bir süre sonra tekrar beliriyorlardı. Bir kere unvan alındığı zaman geri dönüşü yoktu, gerçi şeytanların hiçbiri bundan Caius'un olduğu gibi memnuniyetsiz olmazlardı.
Pencereden dışarıya baktığında geminin bir tür mağaranın içerisinden ilerlediğini gördü, içeriye neredeyse hiç ışık gelmiyordu. Haritaya göre Coryza Ormanı'na giderken içinden geçmeleri gereken bir mağara yoktu. Chasity özellikle birilerinin onları takip etme ihtimaline önlem olarak rotasını değiştirmiş ve muhtemelen labirent şeklinde olan, çok az şeytanın girmeye cesaret edebileceği bir mağaraya girmişti.
Kısa bir süre daha o şekilde kaldıktan sonra ayaklandı. Korsan kadın etrafta gözükmüyordu ve Julian'ı kontrol etmek istiyordu. Bu yüzden kaptan odasından hızlıca çıktı.
Şamdanlardaki mumlar yakılmış ve geminin çeşitli yerlerine konulmuştu. Şeytanlar büyük bir azimle her yerde çalışıyordu. Etrafa fazla takılmadan onların ve heykellerin arasından geçerek ana güverteye çıktı. Chasity'i dümenin başında görebiliyordu. Onu fark etmemesini umarak hızlıca diğer odaların ve mürettebatın kaldığı kamaraların olduğu bölüme indi.
İner inmez karşısına bir önceki gelişinde orada bulunmadığına emin olduğu bir heykel çıkmıştı. Caius istemeden taşın yüzüne baktığında geçen sefer gemiye bindiğinde hâlâ çalışmakta olan şeytanlardan biri olduğunu gördü, birkaç kere konuşmuşlardı. Şeytanın, Chasity'i onu yolun ortasında taşa çevirecek kadar sinirlendirecek ne yaptığını merak etmeden edemedi fakat bu düşüncenin üzerinde çok durmadı.
Gemide yalnızca Chasity'nin odası yukardaydı, geri kalanların hepsi aşağıdaydı. Şanslı olanlar tek kişilik bir yatak ve minik bir sandalye ve masanın sığacağı kadar bir kamarada kalırken şansızlar toplu bölmede yatak paylaşıyorlardı. Caius daha önceki şeytanın Julian ve Ignatia'yı bordadan indirdiğini görmüştü. Kamaralardan birine getirmiş olmalıydı.
Diğer şeytanların bakışları altında sıra sıra dizilmiş olan kamaralara tek tek baktı. Geminin alt bölümü kesinlikle yukarı kadar şaşaalı değildi, sağlam ve en iyi kullanışlı olacak şekilde dizayn edilmişlerdi. En son odanın başına geldiğinde tam kapıyı tıklatacakken içeriden gelen seslerle durdu.
"Seni yalnız bırakamam." Ignatia konuşuyordu.
"Anlaşma benimle Chasity arasında. Seni tutan hiçbir şey yok, dünyaya geri döndüğümüzde gitmen daha iyi olur."
Ignatia'nın sesi üzgün geliyordu. "Hayatımız boyunca beraberdik, yaptığın seçimleri onaylamasam da yanında durup seni koruyacağım."
Sözlerin üzerine araya bir sessizlik girmişti. Caius da Ignatia'ya katılıyordu. Julian'ın Chasity'le olan anlaşması kötü bir seçimdi fakat olan artık olmuştu. Daha fazla kapıda dikilmenin bir anlamı kalmadığını düşünürken Ignatia yeniden konuştu. "Caius'la ne yapacaksın?"
"Ne mi yapacağım?"
"Sonuçta o bir şeytan. Hatta daha önce umursamadan kalbini kıran bir şeytan, ona karşı duyguların yok değil mi?"
Julian buna bir cevap vermedi. Ignatia üsteledi. Sesi biraz daha sert çıkmıştı. Kelimeleri üzerine basa basa sordu. "Ona karşı duyguların yok, değil mi?"
Julian'dan yine herhangi bir cevap gelmemesiyle Caius, Ignatia'nın ayağa kalktığını duymuştu. Yeniden konuştuğunda sesi çok daha yüksekti. "Julian beni delirtecek misin sen? O bir şeytan! Şeytanların ailene yaptıklarını hatırlasana..."
"Hatırlıyorum zaten." Julian sonunda konuşmuştu, kızın sözünü böldü.
"Ee o zaman?"
"...Biraz zamana ihtiyacım var. Düşüncelerimi toplamak için."
"O kadınla anlaşma yapmadan önce düşüncelerini toplaman gerekiyordu Julian!"
Caius daha fazla konuşmalarını dinlemenin suçluluğunu hissetmek istemediği için sonunda tahta kapıya iki kez vurabilmişti. Vuruşunu duymalarıyla ikisi de sessizleştiler.
Kısa bir sürenin ardından kızıl saçlı kız kapıyı aralamıştı. Caius'u gördüğü zaman gözlerinde içinde tutamadığı bir nefret belirdi. Kapıyı suratına kapatmayı planlarken Julian kalkmış ve sağlam koluyla kapıyı sabitlemişti. Sol kolunda ise sargı vardı, gerçekten de kırılmış olmalıydı. "Bizi biraz yalnız bırakır mısın?"
Partnerinin sorusuyla beraber Ignatia ona dediklerine inanamaz bir bakış attı fakat ciddi olduğunu görünce kabullenmekten başka bir çaresi kalmamıştı. Bir hışımla, ve Caius'a da çarparak, odadan ayrılmış ve güverteye çıkmıştı. Kısa bir süre arkasından bakakaldıktan sonra Caius sonunda Julian'a döndü.
Simsiyah gözleri üzerindeydi.
Aynı o gecede olduğu gibi.
Caius bir ürperti hissederken Julian dudaklarını araladı. "Geçsene."
Caius dediği gibi minik odaya geçti ve Julian, kenarlardan boşluk kalmayacak şekilde yerleştirilmiş yatağa otururken o ise kapıyı kapatıp sandalyeye yerleşmişti. Oda o kadar küçüktü ki bu şekilde oturduklarında bile dizleri birbirlerine dokunuyordu. Kendini garip hissetmekten alıkoyamadı. Etrafa bakındıktan sonra gözleri Julian'ın kolunda durdu. "Kolun, daha iyi mi?"
Julian kafasını salladı. "Büyük bir kırık değil, iyileşecek."
"Özür dilerim, o anda... Aşağı itmeseydim Şeytan Kralı ilk olarak sana saldırırdı ve sonuçları daha kötü olurdu."
"Biliyorum, özür dilemene gerek yok." Julian'ın kelimeleri her ne kadar anlayışlı olsa da sesinde soğuk bir tını vardı. Gözlerini yere sabitledi.
Caius ona bir açıklama borçlu olduğunun farkındaydı. Kafasından neler geçtiğini ve ne gibi duygularla boğuştuğunu bilmiyordu, ona kızgın olabilirdi ve buna rağmen onu kurtarmaya gelmişti. Dudaklarını araladı. "Ve... Sana her şeyi unutturduğum için de özür dilerim."
"Chasity buna seni zorladığını söyledi." Kısa bir sessizliğin ardından Julian konuşmuştu, tekrar gözlerini onunkilerle sabitledi. "Ben bir de olanları senin tarafından duymak isterim. Eğer anlatmak istersen tabii ki."
"Anlatacağım." dedi Caius. Julian'ın ona verdiği bu şansı çöpe atmayacaktı. "Ama önce bir şey sormak istiyorum."
Julian'ın bakışlarının meraklı bir hal almasıyla Caius devam etti. "Beni neden kurtarmaya geldin? Sonuçta Chasity bir şeytan ve sana hatırlattığı, gösterdiği şeylerin hepsi yalan olabilir. Neden ona inandın?"
"Ona inanmıyorum." diye cevapladı Julian. "Chasity benim Kırmıza Lord'a ulaşmamı sağlayabilecek en yakın kişi. Onunla bir anlaşma yaptım ve yaptığım anlaşmayı sürdürebilmek adına seni kurtarmaya geldim."
Caius bu lafların üzerine kalbinde bir ağırlık hissetmişti. Yüz ifadesinin değişmeden kalması için çabaladı. Julian'ın cevabının farklı olmasını ummuştu bir süre için. Özellikle Şeytan Kralı'nın odasında onu ilk gördüğünde gözlerinin parladığını görmesinin, ona önem veriyormuş gibi anlayışlı sözler söylemesinin ve Ignatia'yla konuşmalarını duymasının ardından daha farklı bir yanıt alabileceğini düşünmüştü fakat yanılmıştı. Çekinerek sordu. "Peki... Bana inanacak mısın?"
"Denemek istiyorum." Julian'ın cevabı hızlıydı. "Çünkü... Çünkü hatıralarımdaki Cai hiç kimseyi incitemeyecek kadar iyi kalpli biri. Bu yüzden hepsinin doğru olduğuna ve senin diğer şeytanlardan farklı olduğuna inanmak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasíaÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...