Caius hemen kanayan dudağını tutup hızla birkaç adım geriye gitti. Nasıl böyle bir salaklığı yapabilmişti ki? Nasıl Julian'la o kadar yakın olup bir şeyin olmayacağını düşünmüştü? Kendisini sorgulamayı bırakıp hemen kaçmak için geri koşacakken Julian onun kolundan tutup gitmesini engelleyerek onu zorla arkasındaki duvara doğru itmişti. Sırtını duvara çarpmasıyla dudaklarından küçük bir inleme kaçtı. Genç adam onun kendine gelmesine izin vermeden kollarını kavrayıp onu duvara sabitlemişti. Hayal kırıklığı ve sinir net bir biçimde suratında gözüküyordu. "Nesin sen?!"
Caius hızla ondan kurtulmak için çırpınırken Julian tutuşunu güçlendirdi, acıması yoktu. Bağırmaya devam etti, ses tonunda iğrenme de vardı. "Bunca zamandır şeytan mıydın?! Ne biçim bir şeytansın?!"
Caius ona herhangi bir cevap vermedi. Nasıl bir açıklama yapabileceğini bilmemesinin yanı sıra aynı zamanda her şey çok ani olduğu ve tamamen hazırlıksız yakalandığı için kelimeler dudaklarına gelmiyordu. Böyle bir şeyin olmasına en baştan izin vermemeliydi... En baştan anın büyüsüne kapılmamalı ve Julian'la randevuya çıkmayı kabul etmemeliydi... Kendisine böyle bir hataya bir daha düşmeyeceği için söz verdikten sonra yine aynısını yapmıştı, kesinlikle salak olmalıydı. Beyni doğru düzgün çalışmıyor muydu? Yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu! Gidip kafasını bir yerlere vurmayı düşünürken Julian bunu onun için yaptı, onu yakasından tutup sert bir şekilde yeniden duvara çarptı. "Neden elmas sende işe yaramadı?! Sorularımı cevapla!"
"Bilmiyorum!" diye bağırdı Caius yeniden duvara çarpılmasıyla dudaklarından küçük bir inilti kaçmıştı. Aynı sırada Julian'ın kolunu tutup çekiştirmeye çalışmıştı fakat Julian'ın canını acıtmamak için fazla güç kullanmamıştı. "Şimdi ne olduğumu öğrendiğine göre neden seninle gelemeyecek olduğumu anlıyorsundur! Bırak da gideyim."
"Bir şeytanı... Bırakmak mı?" Julian, Caius'a sanki onunla yabancı bir dilde konuşuyormuş gibi baktı. Ardından boğazından kavrayıp duvara daha da çok bastırmıştı. Caius nefesinin kesildiğini hissederken ne kadar işe yaramayacağını bilse de açıklamaya başladı. "Bak, şu ana kadar kimseyi incitmedim... Yemin ederim! Tek yaptığım diğer şeytanlardan kaçmak!"
"Bu imkânsız." dedi Julian. Caius'un söylediği tek bir lafa bile inanmıyordu. Caius nefes alabilmek için dudaklarını daha çok aralarken onun kulağına yaklaştı. Kaşları çatıktı. "Seni daha önce güneşte gördüm. Elmas da üzerinde işe yaramıyor, bir sürü kişiyi katletmeden bu kadar güçlü bir şeytan olamazsın! Beni kandırabileceğini mi sanıyorsun!"
Eğer diğer şeytanları etkisiz hâle getiren şeyler onun üzerinde işe yaramıyorsa bunun tek bir açıklaması vardı. Caius, Şeytan Kralı'ydı. Julian'ın aklına başka bir seçenek gelmiyordu. İkinci Kral'ın bile elmas tarafından etkilendiğini dakikalar önce görmüşlerdi o yüzden güçlü ve unvan sahibi olan bir şeytan da olamazdı. Ne düşüneceğini bilemezken ne olur ne olmaz diye bir şeytan adı olup olmadığını kontrol etmek için elini Caius'un ceketine uzattı.
Caius, Julian'ın ne yapmaya çalıştığını fark etmesiyle onun bacaklarının arasına çok da güçlü olmayan ama onu etkisiz hâle getirebilecek bir tekme geçirdi. Julian'ın hissettiği acıyla tutuşu gevşemişti. Hemen onu itip koşmaya yeltendi fakat Julian beklediğinden daha hızlı toparlanıp onu omuzlarından tutarak yere serdi. Kollarının üzerine düşen Caius acı dalgasının dirseklerinden vücuduna doğru yayıldığını hissetmişti, yeniden doğrulmasına kalmadan Julian onu omzundan tutarak sertçe sırtüstü çevirdi. Üzerine çıkıp yere bastırırken dağılmış saçlarından dolayı sol gözünün üzerindeki, alnından yanağına kadar inen ince yara izini rahatça görebiliyordu. Sırtındaki elmas kılıcı aldı ve Caius'u yere sabitlemek için karnına sapladı.
Caius hızla yere düşüşünün ardından biraz sersemlemiş olduğundan kılıç karnına girmeden önce bunu engelleyememişti. Keskin bıçağın sırtından çıktığını hissederken boğazından acı bir çığlık koptu.
Bu çığlık Julian'ın duraklamasına neden olmuştu. Şeytanlar normalde acıyı hissetmeyen varlıklardı, öyleyse Caius neden ateşe atılmış gibi bağırıyordu?
İnsanlarınkinden çok daha farklı olan ve dilinin yanmasına neden olan acı kan tadını hissetmişti, onun bir şeytan olduğundan emindi. Caius'un blöf yapıyor olabileceği aklından geçti fakat derince aldığı nefesler ve titremesi fazlasıyla inandırıcıydı. Üzerinde çok düşünmemeye karar verip diğerinin koluna uzandı. Şeytanlar şeytanlardı, kafalarından nasıl bir plan geçtiği belli olmazdı.
Julian'ın hareketleriyle Caius yeniden çırpınmaya başladı. Bir şekilde Julian'ın karnına sert bir tekme geçirmeyi başarmıştı. Julian acıyla kıvranırken yüzünü buruşturmuştu. Caius'un ondan daha güçlü olduğu belliydi, hızlı davranmalıydı. Unvanının olup olmadığını kontrol etmeden önce altındaki şeytanı tamamen etkisiz hale getirmenin daha iyi bir fikir olacağının farkına vardı, gerçi elmas kılıcın ne kadar işe yarayacağından emin değildi fakat onun kaçmasına asla izin veremezdi. Caius'un onu üzerinden atmak için bir tekme daha geçirmesine kalmadan karnındaki kılıcı çekti.
Caius, Julian'ın elmas kılıcı hızla çekmesiyle bir dolu kan kusmuştu. Julian bir saniye bile kaybetmeden kılıcı şeytanın kalbine doğrulttu fakat, beklentilerinin aksine, Caius kılıcı kalbine girmesine birkaç santimetre kala yakalamıştı.
Elmas kılıcın iki keskin ucunun da avucunu kestiğini hissedebiliyordu, dişlerini sıktı. Acıyı umursamadan kılıcı elinde daha da sıkı kavradı ve kılıç tuttuğu yerden ikiye kırıldı.
Julian'ın buna şaşırmaya bile zamanı olmadan Caius onu üzerinden itmişti. Diğerini her ne kadar incitmek istemese de bir an önce oradan uzaklaşmak önceliğiydi. Julian'ın yerinde doğrulmasına izin vermeden yüzüne hızla bir yumruk geçirip onu bayılttı. Tam o anda kulağına yaklaşan ayak seslerinin gelmesiyle attığı yumruğun Julian'ın yüzünde bir yerini kırıp kırmadığını kontrol etmeye zamanı bile kalmadan oradan uzaklaşmıştı. Seslerin uzak olduğu ara sokaklardan birine girdikten sonra ceketini çıkarıp yarasına bastırdı.
Soluklanırken bir an önce kütüphaneye dönüp Chasity'e haber vermesi gerektiğini düşündü. Karnının ortasında koca bir delik varken yürümek kolay değildi fakat duvarlardan destek alarak yola koyuldu. Kaybedecek tek bir saniyesi bile yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasiÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...