Antoine'ın geri dönmesiyle Ignatia ve Julian konuştukları konuyu bırakıp susmuşlardı. Sarışın, Julian'ın gözlerinin onun arkasına kaydığını fark etmeden gidip tepsiyi önlerine bıraktı. Julian çok zaman kaybetmeden sordu, sesindeki ilgi kırıntıları Ignatia'yı şaşırmaya yetmişti. "Caius nerede?"
Antoine daha ona adını sormamış bu kişinin, onun açıklamasını bile beklemeden Caius'un nerede olduğunu sormasına şaşırdığı kadar mutlu da olmuştu. Doğal görünmek için çayları tepsiden alıp sehpanın üzerine yerleştirirken cevapladı. "Kendini kötü hissettiği için odasına çıktı."
Ignatia ona cevap vermek için çayları servis etmesini bitirmesini beklemişti. Ardından gülümseyerek Julian'a döndü. "Bu çok kötü oldu, onunla daha fazla sohbet etmeyi bekliyorduk."
Antoine kadının onunla konuşmasına rağmen neden Julian'a baktığına anlam veremedi. Onlara kendisinin de orada olduğunu hatırlatmak istedi ancak bunu yapmamaya karar verip normalden daha ciddi bir sesle belirtti. Yine de kibar olmaya özen göstermişti. "Artık kapanma saatimiz geldi, çaylarınızı içtikten sonra kalkmanızı rica edeceğim."
Ignatia onun dedikleriyle hemen ayaklandı, daha fazla orada kalmaya niyeti yokmuş gibiydi. Ardından Julian'ın da kalkmasına yardım ettikten sonra geldiğinden beri ilk kez Antoine'ın suratına baktı, dudaklarındaki hafif gülümseme silinmemişti. "Size daha fazla zorluk çıkarmayalım."
Bunu dedikten hemen sonra Antoine'ın cevabını beklemeden Julian'ı destekleyerek kütüphaneden çıkmışlardı, Antoine'ın tek yapabildiği arkalarından kırık kapıya bakabilmek olmuştu.
Gecenin serin esintilerinin suratlarına çarpmasıyla ikisi de rahatlamıştı. Kütüphaneyi, şeytanı öldürdükten sonra garip bir küf kokusu sardığından çok iyi nefes alamamış olduklarından dışarının temiz havasını içlerine çektiler. Konuşmayı başlatan Ignatia olmuştu, sormak istediği birçok şey vardı. "Her cumartesi demek buraya geliyorsun." Yüzüne sinsi bir gülümseme yerleştirdi.
Julian, senelerdir partneri olan arkadaşının neyi ima ettiğini fark etmişti ancak anlamazdan gelmek daha çok işine geliyordu. Rahat bir şekilde cevapladı. "Öyle."
Ignatia'nın bu konuyu o kadar çabuk bırakmaya niyeti yoktu. "Gelme nedeninin sadece bu kütüphanede olan şeytanlar hakkındaki eski ve tarihi kitapları incelemek olduğunu sanıyordum."
"Zaten öyle." Julian'ın cevabı yine kısaydı fakat bu sefer doğruydu.
"Neden bana öyle gelmedi?" diye sordu Ignatia, onunla oynamayı sever bir hâli vardı. Dik bir yokuştan iniyor oldukları için arkadaşını daha da sıkı tuttu. "Hatta... Beklediğin birilerini göremeyince endişeli bile gözüktüğünü söyleyebilirim."
Julian'ın kaşları çatılmıştı. Ignatia'nın onun endişeli gözüktüğünü ağzından laf almak için uydurup uydurmadığını bilmiyordu. Yine de saniyeler içinde aklına gelen ve mantıksız olmayan nedeni üzerinde çok düşünmeden söyledi. "Benim yüzümden oraya bir şeytan saldırdı, bir tanesinin daha gelebileceğinden endişeleniyorum."
Bu, Ignatia için yeterli bir cümleydi. Fırsatını bulmuşken Julian'ın üzerine daha da çok gitti. "Sen normalde böyle şeyler için endişelenmezsin, gerçekten bunun özellikle orada bulunan bir kişiyle alakalı olmadığına emin misin?"
Julian onu destekleyen arkadaşına döndü, kızın kahverengi gözlerinden sinsilik okunuyordu. Diğerinin ona dönüp baktığını görünce duraklamadan devam etti. "Hadi ama Julian, o kişiden sonra birisiyle ilgilendiğini hiç görmedim. Heyecanlı olmam normal değil mi? Bana her şeyi anlatabilirsin, neredeyse bebeklikten beri seninle beraberim." Bunu söylerken onu hafifçe dirseklemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasyÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...