~LIBERTAS 5.KISIM~

49 6 0
                                    


Bir şeytanın anlaşması.

Böyle bir anlaşmayı gerçekleştirmek için lanetli bir parşömen kâğıdının kullanılması gerekiyordu. Bu yüzden buna sahip olmayan her şeytan istediği gibi anlaşma yapamazdı. Kâğıda her iki tarafın da istekleri yazılırdı, anlaşmaya varılırsa kanla imzalarını atarlardı. Bu şekilde anlaşma mühürlenmiş olurdu ve iki tarafta yapmaları gerekeni gerçekleştirene kadar görünmez bir bağla bağlı olurlardı. Anlaşmayı bozan taraf lanetlenirdi.

Tabii ki de şeytanlar için daha çok iyi yani olan bir anlaşmaydı bu. Eğer maddeler yeterince detaylandırılmazsa iblisler keskin zekâlarıyla bir boşluk bulup, Chasity'nin yaptığı gibi maddeleri 'gerçekleştirirlerdi.' İnsanlar bu tür anlaşmaları yaparken genellikle istekleri üzerine çok yoğunlaştıkları için detayları düşünmezlerdi ve onları tuzağa düşürmek çok daha kolay olurdu.

Neyse ki bu tür lanetli parşömenleri bulmak çok zordu. Bir şeytan eğer şanslıysa hayatı boyunca en fazla iki tanesine sahip olabilirdi. Fakat her ne hikmetse bu aşırı nadir bulunan parşömenlerden Chasity'de bir dolu vardı ve önüne gelen herkesle anlaşma yapabiliyordu.

Caius bir keresinde Chasity'nin mürettebatına bir insanı aldığına şahitlik etmişti ve anlaşmaya göre o insan ölene dek Chasity için çalışacaktı. Karşılığında ise sevdiği kişinin onu geri sevmesini istemişti. Chasity bunu başardıktan sonra zavallı adamı almış ve ölene kadar karaya çıkmasına izin vermemişti. Böylece hem sevdiği kişi hem de kendisi yıllarca acı içinde yaşamışlardı. Saçma olan kısım Chasity'nin bir insanı ölene dek gemisinde tutması için böyle gereksiz bir anlaşma bile yapmasına gerek yoktu, bunun için yeterince güçlüydü. Zavallı adamın salaklığını görünce onunla eğlenmek istemiş olmalıydı. Çoğu şeytanın hayatında boyunca bile göremediği lanetli parşömeni bu şekilde boşa, yani sadece kendi eğlencesi için, harcamıştı.

Hatta bir keresinde Dante'yle şeytanlar arasında da anlaşma yapılabiliyor mu bunu denemek için bir parşömeni kullanmıştı. Dante, Chasity'de olan tüm parşömenleri istemişti. Karşılığında ise onun için dört yüz yıl çalışacaktı. Böyle salakça bir anlaşmayı zaten Dante dışında başka hiç kimse kabul etmezdi. Şanslıydı ki kâğıdı imzaladıklarında yazıların kaybolmasıyla anlaşmanın şeytanlar arasında geçerli olmadığını anlamışlardı. Ardından Dante, Chasity'e en azından parşömenlerinin bir kısmını onunla paylaşması için yalvarmaya başlamış ve Chasity de onu bir daha almamak üzere gemisinden atmıştı. Chasity'nin o salağa dört yüz yıl boyunca dayanamayacağını ve bu yüzden anlaşma işe yaramadığı için parti bile düzenlediğini hatırlıyordu.

Caius'un bu şekilde yüzlerce daha anısı vardı. Chasity'nin şu ana kadar gördüğü en anlamlı anlaşması Julian'la imzaladığıydı. İlk madde zaten Chasity'nin de istediği bir şeydi, ikinci madde 'Şeytan Kralı öldükten sonra şeytanların dünyaya girmesinin yasaklandığına emin olmak' ise ne zamana kadar olduğu belirtilmemiş olduğu için Julian ölene kadar geçerliydi. Maddeleri gerçekleştirdikten sonra onu öldürüp maddeyi tamamen geçersiz kılabilirdi çünkü şeytan anlaşmaları anlaşma gerçekleşene kadar şeytanın kişiye zarar veremeyeceğini garanti etse de sonrasında onu öldüremeyeceği belirtilmemişti. Üçüncüsü ise Chasity'nin dediği gibi gerçekleşmişti bile. Her ne yönden bakarsa baksın Chasity, Julian'ı kandırmıştı.

Caius, Chasity'den izin aldıktan sonra kadının özel banyosuna gitti. Şeytan Kralı'nın kokusu üzerine sinmişti ve bu hoşuna gitmiyordu. Uzun süre suların içinde tamamen kurtulmak için cebelendikten sonra başarmış ve kurulanarak küvetten çıkmıştı. Aynadaki yansımasına baktığında altın harfler gözüne çarptı.

"Kırmızı Lord."

Bundan nefret ediyordu.

Ama onları kendi kazanmıştı, bir başkası değil. Ne kadar nefret ederse etsen bir zamanlar dönüştüğü kişiyi ona hep hatırlatmak için tenine sonsuza dek kazınmış olan harflerdi.

Julian'a doğruyu söylemeli miydi?

Bunu yapamazdı. Onun hayatını tehlikeye atmak istemiyordu fakat aynı zamanda da... Bencilceydi, biliyordu ama onu yeniden kaybetmekten korkuyordu.

Tüm o insanların içinde... Neden Julian'ın ailesi olmak zorundaydı ki?

Bakışlarını aynadan çekti ve eşyalarına yönelerek içinde bir şeyler aramaya başladı. Beyaz kurdeleli bıçağı bulduğu zaman durmuştu. Kurdelesi zaman için kirlenip griye gönmüş olsa bile hâlâ ilk günkü gibi keskindi, çoğu bıçaktan çok daha işlevseldi ve hızlıydı. Tanrı'nın Ruhu'ndan ona bir armağandı.

Bıçağın ucunu dikkatlice harflerin başına getirdikten sonra derisinin altına soktu. Hissettiği acıyla bağırmamak için kendini zor tutmuştu. Gözyaşları yanaklarından süzülürken kendisini zorladı ve daha da derine soktu. Onlardan ne olursa olsun kurtulması gerekiyordu.

Bıçak derisinde rahatça hareket ediyordu, bir tereyağını kesmekten farklı değildi fakat ilerledikçe daha da zorlanıyordu. Daha da canı acıyordu. Bunu hak ettiğini düşündü. Belki de bu yüzden bir şeytan olarak acıyı hissediyordu, onca kişiyi katlettikten sonra çekmesi gereken cezalardan biri buydu.

Yarısına geldiğinde dizlerinin bağı çözüldü ve yere düştü. Bıçak elinden kayıp giderken küvettin kenarına tutulmuştu. Derince nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı ancak yapamadı. Canı çok acıyordu, beyni çalışmayı bırakmıştı. Yalnızca çığlık atmak istiyordu.

Yere pat diye çarpış sesini duymuş olmalıydı ki masasında oturmakta olan Chasity direk kendi özel banyosuna dalmıştı. Kapıyı açtığında Caius'un kanlar içinde oturuyor olduğunu görmek en son beklediği şeydi.

Ona kızıp kafayı yiyip yemediğini sormak istedi fakat çocuğun hıçkırıklarının çoğaldığını gördüğünde dilini tuttu ve sakin kalmaya çalışarak banyoya adımını attı. Yanına çöküp koluna baktığında harflerin yalnızca yarısını yüzebilmiş olduğunu gördü. Yanlarında duran bir havluyu alıp Caius'un ağzına tıktıktan sonra kenara düşmüş olan bıçağı aldı ve onun yarım bırakmış olduğu işi bitirdi.

Caius'un çığlığı havluda kaybolurken tüm vücudu gerilmişti. Debelenirken kolunu kendine doğru çekmeye çalıştı fakat Chasity onu sıkıca sabitledikten sonra kolunun üzerine başka bir havluyu bastırmaya başlamıştı. "Sakin dur."

Caius ağzındaki havluyu attı ve boştaki eliyle başını tuttu. Nefes nefese kalmıştı ve tüm vücudu acıdan titriyordu, gözyaşlarını durduramıyordu. Chasity, kolundan yüzdüğü deriyi bir sihir yardımıyla yakarken devam etti. "Yardım isteyebilirdin, senin için daha az acı verici olurdu."

Karşısındaki çocuğun onun sözlerini duyacak hali yoktu. Biraz daha sakinleştiğine emin olduktan sonra kadın kolunu bıraktı ve diğer eliyle bastırmasını işaret etti. Onu çağırsaydı aynı zamanda etraf kana bulanmamış olurdu, diye geçirdi içinden. Bunu dillendirmedi.

Caius'un kan gölünün içinden kaldırdıktan sonra tekrar, kolu dışarıda kalacak şekilde kuvvetin içerisine oturttu ve etrafı temizlemeye geçti. Kanları temizlemeyi başardıktan sonra Caius'un kolunun kanaması da neredeyse durmuştu. Çocuğun beyninin tamamen kendisini dışarıdan soyutladığını fark ettiğinde ise yaranın üzerine ağrı kesici bir iksir döküp dikkatli bir şekilde sardı. Ardından onun da üzerindeki kanları yıkamış, onu giydirmiş ve banyodan çıkararak koltuğun üzerine geri getirmişti. Örtüyle sararken nasıl olmuş da en güçlü şeytanlardan biri olarak bir bebek bakıcısına dönmüş olduğunu sorgulamadan edemedi. Bu onun için gülünç bir durumdu.

Tabii gülecek hali yoktu, sadece kendisini sinirli hissediyordu. Kendine geldiğinde Caius'a iyi bir ders vermesi gerekecekti fakat o anlık onu o şekilde bıraktı. Sonra konuşacaklardı. Caius, acısı dindiğinde sakin bir şekilde uykuya dalmıştı. 

KIRMIZI LORD [BL] (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin