Julian'la daha fazla konuşmamışlardı, aralarında her ne kadar istemese de belirgin bir gerginlik vardı ve konuşacak konuları da yoktu. Bu, Caius'a çok fazla tepki verdiğini düşündürtüyordu fakat o şekilde davranmasaydı Julian muhtemelen başka hoşuna gitmeyen sorular sormaya devam ederdi. Bu yüzden Caius orada daha fazla oturmamaya karar verip çay yapmak için ayaklanmıştı ancak mutfağa gidemeden kapının önünde biri belirdi. Üçünün de gözleri gelen kişiye dönmüştü.
Beliren kişi kapıda cam olmadığı için çalmaya gerek duymadan içeriye girdi. Dimdik duruşu ve simsiyah kıyafetleri yüzündeki ciddi ifadeyle onu daha da ağırbaşlı göstermeye yetiyordu, yetkin birine benziyordu. Upuzun olan kan kırmızısı saçlarını tepeden toplamış olsa da alnına düşen perçemler nedeniyle kadının suratı tamamen açıkta değildi, buna rağmen Caius bu yirmili yaşlarının ortasındaki kadının güzel ve eşsiz bir yüze sahip olduğunu söyleyebiliyordu. Kütüphaneye girdiğinde topuklu ayakkabılarının çıkardığı ses Antoine'ın yeni temizlemiş olduğu zeminde yankılanmıştı. Koyu kahverengi gözleri etrafı inceledikten sonra koltukta oturan figürün üzerine indi. Bu kadın, Julian'ın bahsettiği partneri olmalıydı.
Caius içinde yükselen anlamsız kıskançlığı bastırmaya çalışırken tamamen kapıya döndü, gelen kadın Julian dışındaki kimseyle ilgilenmiyormuş gibi gözüküyordu. Diğerinin rahat bir şekilde oturup ona baktığını görünce kaşları çatıldı. "Ne yapıyorsun burada?"
"Saldırıya uğradım." diye cevapladı Julian neredeyse umursamaz bir sesle.
Saldırıya uğradığını duyan kadının ifadesi hemen yumuşadı ve yerini endişe aldı, hızla diğerinin yanına doğru gitti. Her adım atışında ayakkabılarının çıkardığı yankı Caius'un onun gibi zaten uzun olan birinin neden topuklu giydiğini birkaç saniye boyunca sorgulamasına sebep olmuştu. Kadının suratı endişeli gözükse de sesinden ona neden haber vermediğine kırıldığı belli oluyordu. "Nasıl saldırıya uğradın, iyi misin?"
Julian onun oturması için kenara kayarken neler olup bittiğini Caius'a anlattığından farklı bir detay vermeden kısaca açıklamıştı. Ardından Caius ve Antoine'a dönerek ekledi. "Buraya gelip bayıldığımda bana yardım ettiler."
Bu cümleyi duymasıyla kadın onların oradaki varlığını umursamaya karar vermiş bir şekilde sonunda onlara dönmüştü. İlk önce Caius'u inceledikten sonra gözleri arka planda külleri temizlemekle meşgul olan Antoine'a kaydı ve ona bir saniye bile bakmadan yeniden Caius'a geri döndü. "Ben Ignatia, Julian'a yardım ettiğiniz için teşekkür ederim."
Bunu söylerken aynı anda ayağa kalkarak Caius'a elini uzatmıştı. Caius kadının tavırlarındaki bu ani değişimi garipsese de birkaç saniye boyunca elini tutmakta tereddüt ettikten sonra kaba davranmamaya karar vererek eline uzanmıştı. "Caius." dedi yalnızca, Ignatia ondan uzundu, bu yüzden kafasını kaldırarak bakmak zorunda olduğu için kendini kötü hissetmişti. Ignatia elini geri çekerken sordu. "Sizin tam o sırada burada ne işiniz vardı?"
"Kütüphanenin sahibiyim." diye cevapladı Caius birkaç adım geri giderken. "Her zaman buradayım."
Ignatia buna şaşırmıştı. "Ama daha çok gençsin."
"Miras." dedi Caius, başka bir savaşçının daha onu sorgulamasını istemediğinden ekledi. "Çay getirmeye gidiyorum." Özellikle isteyip istemediklerini sormamıştı çünkü kendini son derece rahatsız hissettiği o ortamdan bir an önce çıkması gerektiğini düşünüyordu. Diğerleri de buna itiraz etmemişti zaten.
Caius'un ayrıldığı sırada Antoine külleri temizlemeyi bitirmişti. Süpürgeyi başka bir odaya kaldırıp yeniden hole geldiğinde Ignatia ve Julian'ın bir şeyler hakkında konuşmakta olduklarını gördü. Antoine ikisinin de onun kim olduğunu takmadığını ve konuşmalarını bölmenin kaba olduğunu bildiğinden araya girerek bir şey söylemenin garip olacağının farkındaydı bu yüzden orada çok kalmadan hemen Caius'un yanına, mutfak bölümüne, geçti.
Mutfak devasa bir kütüphane için fazlasıyla küçüktü. Bir ocak, fırın, buzdolabı, birkaç tane dolaptan, duvardan mutfağın ortasına doğru uzanan dar bir tezgâh ve ince bir döner merdivenden oluşuyordu. Hareket edecek fazla bir alan kalmıyordu. İlk önce su ısıtıcısındaki çoktan kaynamış olan suya ardından da tezgâhın başındaki küçük tabureye oturmuş ve çoktan düşüncelerine dalmış olan Caius'a baktı. Caius onun geldiğini bile fark etmemişti. Antoine, kapıyı kapatırken ona seslendi. "Cai, hey!"
Onun sesini duymasıyla Caius hemen çenesini desteklemekte olan elini çekerek kapıdaki kişiye döndü, bu kadar yakınına gelmiş olmasına rağmen fark etmemiş olması onu bile şoke etmişti. Hisleri git gide köreliyor muydu? Antoine'a ne olduğunu anlamaz şekilde bakmaya başlayınca karşısındaki sarışın parmağıyla ısıtıcıyı işaret etti. "Su çoktan kaynamış."
Caius'un gözleri makineye kaydıktan sonra dudaklarından küçük bir 'oh' sesi çıktı ve kalkarak kupalara kaynar suyu doldurmaya başladı, oraya gelmesinin asıl amacını bile unutmuştu. Antoine Caius'un otururken ısıtmış olduğu tabureye arkasından oturup gözlerini ondan ayırmadan sordu. "Neyin var?"
Caius tabii ki de onu duymazdan gelmişti. Böylece Antoine devam etti. "Ignatia'yı mı kıskandın yoksa?"
Karşısındaki onun laflarını duyunda hafifçe yerinde zıplamıştı, kaşlarını çattı. "Neden kıskanayım ki?"
Antoine, onun duruşunu ve sesini düzgün tutmak için özel bir çaba sarf ettiğinin farkındaydı. Dudaklarına küçük bir gülümseme yerleşti. "Julian'ın partneri olduğu için?"
Caius çayları koymuş olduğu bardakları tepsiye yerleştirmeden önce Antoine'a döndü. "Beni alakadar etmiyor."
"Hm," diye mırıldandı Antoine. "Eğer Julian'dan hoşlanan ben olsaydım ve partnerinin Ignatia gibi güzeller güzeli biri olduğunu görseydim kıskançlıktan altıma ederdim."
Caius gözlerini devirdi, çayları tek tek tepsiye koymaya başlamıştı. "Moral için çok sağ ol."
Antoine'ın gülümsemesi Caius'un dediklerinin üzerine daha da artmıştı. "Kıskandığını itiraf ediyorsun yani."
Caius elindeki tepsiyle inanamaz gözlerle Antoine'a baktı. Kısa bir sürenin ardından tepsiyi yeniden tezgâha sert bir şekilde bıraktı. "Tamam, ediyorum. Oldu mu? Ama ne yapabilirim ki? Muhtemelen çıkıyorlardır."
"Bunu onlara sormadan bilemezsin." dedi Antoine, Caius'a olmayacak şeyler için umut vermek istemese de çıkmıyor olma şansları hâlâ vardı. Caius sesini hafifçe kısarak cevapladı. Kollarını birbirine dolamıştı, normalden daha hızlı konuşuyordu. "Öyle güzel biri benim partnerim olsaydı ve ben onunla çıkmasaydım kendimi kötü hissederdim."
Antoine onun haksız olduğunu söyleyemezdi, yine de bilmeden yorum yapmamaları taraftarındaydı. "Neden ilk önce sormuyorsun?"
"Ne sıfatla?" diye çıkıştı Caius. Birkaç saniyenin ardından yeniden sesini alçaltarak devam etti, bu arada çay tepsisini ona doğru ittirmişti. "Zaten onun gibi biriyle çıkmıyorsa benim gibi biriyle hayatta çıkmaz. Hem ben onunla beraber olmak istemiyorum ki, o bir savaşçı sonuçta. Çayları sen götür, ben yukarı çıkacağım."
Mutfak küçük olmasına rağmen geceleri Caius'un bir şeyler atıştırmak istediğinde daha kolay inebilmesi için sonradan zaten küçük olan alanın içerisine bir şekilde ekletmeyi başarabildiği döner merdivenlere dönmüştü ki Antoine onu bileğinden yakaladı. "Adam belki kızlardan hoşlanmıyordur, nereden biliyorsun? Hem savaşçı olup olmaması ne fark eder ki, şansını denemelisin."
Caius, gerçekten de Antoine'ın suratına bir yumruk geçirmek istiyordu. Bileğini çekti ve hızlı kelimelerle ona cevap verdi. "Erkeklerden de hoşlanmıyor olabilir, bilmiyorum. Ve... Ve sen neden benim bu kadar onunla olmamı istiyorsun ki? Neden umursuyorsun?" Ardından Antoine'ın konuşmasına izin vermeden kaşlarını kaldırarak tepsiyi işaret etmişti. "Çayları götür. Ben yukarı çıkıyorum."
Antoine bu sefer onu engelleyemeden sadece arkasından bakakalmıştı. Kütüphanede çalışmaya başlayalı bir sene olmuştu ve bu bir sene içinde Caius her ne kadar Julian'ı izlediyse o da arkadaşının onu izleyişini izlemişti. Birkaç senedir, bıkmadan, yalnızca uzaktan seyrettiği kişiden bu kadar çabuk vazgeçmesini istemiyordu. Ona yardımcı olmak istiyordu fakat Caius haklıydı. Ignatia gerçekten de harika birine benziyordu ve savaşçılar genelde partnerleriyle evlenirlerdi. O yüzden çıkıyor olma ihtimalleri oldukça yüksekti. O anda elinden bir şey gelmediği için çay tepsisini alıp kafasında Caius'un neden onunla geri gelmediğini nasıl söyleyeceğini planladı ve Ignatia ile Julian'ın yanına gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI LORD [BL] (+18)
FantasyÇocuk annesinin nefes almayan cansız bedeninin önünde duruyor ve ona sarılıyordu, adamın yeniden başına gelmesiyle ona nefret dolu gözlerle baktı. Adamın suratındaki gülümseme, çocuğun ifadesini görmesiyle yüzüne daha da yayıldı. Ardından eğilip ço...