"Hyung! Uyanın! Hyu-HYUNG!" Hongjoong sıçrayarak uyandı. Birinin geldiğini sanıp ayağa fırladı ve en yakındaki şeyi, yastığı alıp atmak için hazırlandı. "Ne- kim geldi!"
"Hyung bak!" dedi San elini gösterirken. Hongjoong uyku sersemi olduğu için önce anlamadı. Ama sonra aklına dolan yamuk parmaklar ile şimdiki düzgün parmaklar şaşırmasına neden oldu. "San! Elin!" parmakları düzgün duruyordu, diğerinin sevincine bakılırsa acı da yoktu.
"Sadece ben değil." dedi ve diğerlerini gösterdi. Bütün küçükler uyanıktı. Hepsi birbirine sarılmış ağlayarak kutlama yapıyorlardı. Hiçbirinde geceki yaralar yoktu. Mingi ve Jongho'nun dudakları eskisi gibiydi, Yeosang'ın tırnakları yerindeydi, Woo'nun teninde izler yoktu ve Yunho'nun yaraları yok olmuştu. Hongjoong hala uyuyan Hwa'nın yanına çöktü. Üzerindeki örtüyü kaldırıp ayağına baktı. Gözleri dolarken diğerini sarstı uyandırmak için. "Hwa! Uyan!"
Seonghwa sonunda gözlerini açtığında önce korktu. Ama acısız bir şekilde doğrulduğunda buna şaşırdı. Eli kendi sırtında dolandı, acı yoktu. Ayağına baktı, eskisinden bile iyi durumdaydı. Gözleri dolu olan kaptanına baktı, elleri hemen onun sırtında dolanmaya başladı, kolundaki sargıyı söküp artık yara olmayan temiz tene baktı. "Bu nasıl oldu?" küçük olanlara baktı. Birbirlerinin eski yara yerlerine dokunup gülüyorlardı. Hwa şoka girmiş gibi hissediyordu. Hongjoong'a tutundu. "Bu nasıl olabilir, cidden hep birlikte aklımızı mı kaçırdık?"
"Bilmiyorum ama önemli olan bu değil. Acı gitti." Dedi Hongjoong ve ondan beklenmeyecek bir şekilde diğerine sarıldı. Hwa nefesini tutmuştu. Ona sıkıca sarılan adama karşılık vermeyi bile akıl edemedi.
Dış kapının kilidi dönünce hepsi o tarafa döndü. Biri gelmişti. Hongjoong aceleyle kalkıp diğerlerinin önünde durdu. Ancak gelen kişi onlardan biri değildi.
"Neden burada yatıyorsunuz siz? Önemli olan bu değil, neden telefonlarınıza bakmıyorsunuz! Hongjoong! Sadece seni on kere aradım!" dedi menajerleri. Açmadıkları için kızgın duruyordu.
Hongjoong onu gördüğüne sevinmişti. Gülümseyip eğildi. "Özür dilerim." Belini doğrultup menajere yaklaştı. "Dün gece..." dönüp diğerlerine baktı. "... korku hikayeleri anlattığımız için birlikte uyumak istedik. Telefonları unuttuk." Diğerleri onaylarcasına kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. Hatta Yeosang korkmuş gibi pozlar vermeye başlamıştı.
Menajer ellerini beline dayadı. "Size ulaşamadığım için endişelendim, saat kaç olursa olsun cevap verirdiniz. Her neyse, hazırlanın bir saat içinde orada olmanız gereken bir röportaj var."
"Bugünün programında yoktu?"
"Programları düzenleyen çalışan bir hata yapmış. Gelecek salı ile bugünü karıştırmış. Hadi çabuk hazırlanın!" çocuklar aceleyle yataktan çıkıp odalara dağıldılar. Hemen giyinip gerekli eşyalarını aldılar ve evden çıktılar.
Bu sürede evde göz gezdiren kaptan dün geceye dair tüm izlerin yok olduğunu gördü. Acaba gerçekten akıllarını mı kaçırmışlardı? Arabaya yerleştiklerinde Hongjoong grup konuşmasına yazdı hemen.
'Dün geceye dair odanızda hiç iz var mıydı?'
'Yoktu hyung, oda tertemizdi.' Yunho.
'Banyoda da bir şey yoktu.' San.
Hongjoong bu durumu garipsemeden edemedi. Telefonunu indirip dışarıyı seyretti. Her şey normalmiş gibiydi. İçinde bir şeyin büyümesine neden oluyordu bu. Endişe.
Röportajın yapılacağı yere geldiklerinde arabadan inip onlar için ayrılan odaya gittiler. Tanıdık çalışanları ile makyajları ve saçları da yapıldıktan sonra hazırlardı. Mikrofonları takılırken sunucular çıkmış ön konuşmayı yapıyorlardı. Hongjoong kameradaki kırmızı ışığı görünce menajerine döndü. "Canlı mı?" normalde canlı yapılacaksa bilgilendirilirlerdi. Menajer kafa karışıklığı ile baktı ona. "Bana bilgi verilmedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasíaBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...