Namjoon gittikten sonra Hwa'nın siniri tüm evi etkisi altına aldı. Hongjoong mutfak masasında Yeosang'la oturmuş çıt çıkarmadan kahve içiyorlardı. Diğer çocuklar ya odalarında ya da oturma odasındaydılar. Yeosang abisinin yerine sinmesine gülmek istese de bunun acısının elbet çıkacağını bildiğinden kendini sıkıyordu.
"Hyung sakin ol, seni dövmez."
"Yeo, ömrümde ilk defa Hwa'dan korkuyorum. Yaptığım plana sıçayım. Resmen ateşle oynamışım."
"Hyung olumlu tarafından bak, ölmemişsin."
Hongjoong çocuğa ters bir bakış attı. Sevinemiyordu! Her an Hwa gelip sağlamından bir tane vuracakmış gibi geliyordu. Tanrı aşkına bu kaptan hep böyle planlar yapıp eşini sıkıntıya mı sokuyordu, Hwa sürekli yakınıyordu?
Eşi.
Hala hayal gibi geliyordu-
"Kim Hongjoong."
Hongjoong yerinde sıçrayıp tepesinde dikilen Hwa'ya baktı. "Kafayı çalıştır."
"N-ne?"
Hwa sandalye çekip yanına oturdu. "Kaptan sensin. Onunla aynı düşünürdün yani. Böylesine önemli bir şeyi kaybetmemek için nereye saklardın?"
"B-ben çabuk kaybederim, sana v-verirdim."
"Bende değil!"
"Hatırlamıyorum!"
"Başka neresi olabilir?"
"Hwa." Hongjoong ona doğru kaydı. "Anladım bana sinirlisin ama bir de beni düşün, hatırlamıyorum. Lanet ya! Kendimi kurban vermişim! Açlıktan midem çalkalanıp duruyor ve o delinin ne yaptığını anlayacak kafada değilim!"
Seonghwa onun kızmasını beklemediğinden geri çekildi.
"Saatlerdir- hayır iki gündür ne olduğunu sindirmeye çalışıyorum ama midem de içerden beni sindiriyor. Anlamadığım çok fazla şey söylüyorsunuz ve lideriniz olarak bu kadar salak durmak beni rahatsız ediyor. Asıl siz bana söyleyin nerede o iplik? Mutlaka birinize bir ip ucu vermişimdir. O kadar salak biri olamaz kaptan."
"İplikle ilgili hiçbir şey demedin."
"Başka bir şey, kaybetmemekle alakalı bir şey." Masada geriye dönüp içeri seslendi. Bunu çocuklarla konuşmalıydı. Hepsi geldiğinde soruyu onlara da sordu. Hep birlikte oturup düşünmeye başladılar. Arada Mingi "Bence Hwa hyungta." Dedi ama Hwa iplik bağladığını hatırlamadığı için onu reddetti.
"Sizin bileceğiniz bir yer olmalı. Bulabileceğiniz bir yer."
"Bu iplikleri öyle her yere bağlayabildiğimizi bile bilmiyordum." Dedi Yunho. "Sadece insanlara bağlanabiliyor sanıyordum, her yerde olabilir."
"Daha kötüsü, biz onu çekemediğimizden bulamayabiliriz." Dedi San.
"Neye benziyor bu iplik?"
"Seninki siyah."
"Harika, göze bile çarpmaz- AGH!" Hongjoong elini karnına yasladı acıyla bağırıp. Diğerleri panikledi. "H-hyung?" Yeosang abisinin omzuna elini yerleştirdi ama Hongjoong'un öne kıvırılıp acı dolu bir çığlık atınca hepsi masadan kalktı. Tırnaklarını masaya geçirip çekti. Acıdan gözleri kararıyordu.
Sabah olan şeyle aynıydı.
"G-gidin!"
"Hong-"
"U-UZAKLA-AGHHH!" göğsünü yaran şey onu masaya düşürdü. Tişörtü parçalanırken son gördüğü Hwa'nın çocukları mutfaktan dışarı çıkardığıydı. Boğazından yukarı bir şey hızla çıkıp damağına çarptığında sertçe öksürdü ve siyah bir sıvı kustu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasyBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...