Bölüm 40

26 8 6
                                    

Denizde geçen yaklaşık bir haftanın sonunda kirli ve dumanlarla kaplı şehre ulaştılar. Tersaneye yanaşan gemiyi hemen bağladılar. Bugün de hava kötüydü ve dalgalar gemileri beşik gibi sallıyordu. Kaptan gemide kalmalarını söyleyip aşağı indi. Tanıdık bir yüz aradı gözleri. Hala hayatta olup olmadığını bile bilmiyordu.

"Vay canına, Kaptan Edward yaşıyor mu?"

Hongjoong çaprazından gelen sesi tanıdığı için ona dudaklarındaki dostane gülümseme ile döndü. "Micheal, eski dostum." Adamın bunca zaman sonra neye benzeyebileceğini hiç düşünmemişti ama bir bacağının yerinde paslı bir demir parçası görmeyi tabi ki beklemiyordu. Ona aksak adımlar atan adama yardım etmek ister gibi hızla yürüdü. Micheal onun elini yakalayıp kendine çekti adamı.

"Seni görmek burada mahsur kalmaya değdi. Nerelerdeydin?"

"Orada burada. Bacağını kime kaptırdın?"

"Bir balığa." İkisi şaka olduğunu bilerek güldü. "Edward, öldüğünü söylediler."

"Yalanlar. Her zaman hakkımda konuştular. Ben sana ne dedim? Ben söylemediysem..."

"Doğru değildir." Micheal başını çevirip gemiye baktı. "Güzel Destiny, yardımıma mı ihtiyacı var?"

"Kendim hallederdim ama daha güçlü bir ele ihtiyacım var. Bunu da senden başkası yapamaz."

"O eşsiz bir gemi kaptan. Onunla ilgilenmek şereftir. Sen ve tayfan tavernada misafirim olun. Eğer diğerleri sizi rahatsız ederse benim kulübeme de geçebilirsiniz."

"Teşekkürler Micheal." Hongjoong tayfayı çağırdı ve onlar da eskiden bildikleri adamı görünce sevindiler. Micheal, Seonghwa'yı görünce daha da keyfe geldi ve adama sıkıca sarılıp kaldırdı. "Denizlerin en parlak incisi! İşte şimdi mutluyum!"

"Tamamen olmasa da iyi olmana sevindim Micheal." Dedi Seonghwa, adamın kollarından çıkınca bacağına ayağıyla hafifçe vurdu. "Bunu yapana ne yaptın merak ediyorum?"

Micheal genişçe gülümsedi. "Bacaktan fazlasını aldım. Hadi, gidin dinlenin. Şu veledin bana hala borcu var."

"Siktir oradan!" Wooyoung orta parmağını kaldırdı adama. Eskiden oynadıkları bir oyundan bahis açıyordu ama Woo ödemeden kaçtığını hep inkar ediyordu. Sekiz adam yüzlerinde gülümseme ile tavernaya girdiler ama o kadar çok ses ve koku vardı ki hemen vaz geçtiler.

"Eskiden bu yerleri arardık kafa dağıtmak için." Dedi San.

"Şimdi kafa kaldırmıyor." Dedi Hongjoong, öyle bir yere oturup dinlenemezdi. "Kulübeye gidelim, hala hatırladığımız yerde olmalı."

"Kaptan Edward!" Hongjoong başını çevirip ona seslenen adama baktı. Onu hatırlıyordu ama tam olarak değil. Adam onun önüne gelene kadar onu bekledi. "Uzun zaman oldu."

"Hatırlamayacağım kadar uzun olmalı."

"Senin gibi bir adamdan daha fazlasını beklemezdim. Ancak hatırlatmak da benim borcum. Ben ve kardeşlerim sana borçluyuz. Canlarımızla. Eğer dinlenecek bir yer arıyorsan evime gel. Biraz uzak ama yemek var. Üstelik de sıcak."

Hongjoong adamı süzdü. Böyle birini hatırlamıyordu. Gitmemek daha mantıklı olurdu. Geriye dönüp çocuklara baktı. Hwa'nın yüzünden şüphe akıyordu. Ancak diğerlerinin hafifçe titrediğini gördüğünde sıcak bir yer teklifini düşünmeye başladı. Micheal'ın kulübesi hemen limandaydı, kesin buz gibiydi içerisi de.

"Bu gecelik misafiriniz olalım."

"Lütfen, beni takip edin."

Adamı takip ettiler evine kadar. Hongjoong kim olduğunu hatırlamak için onunla konuştu ve hatırladı da. Tavernadaki kavgada bir korsan sürüsünü kovalamıştı, onların saldırdığı kardeşleri bunlarmış. Çok eski bir anıydı ve hatırlayacağı kadar önemli değildi ama aklını biraz zorlayınca hatırlamıştı. Eve geldiklerinde iki erkek kardeş karşıladı onları. Tayfayı büyük bir minnetle ağırladılar.

THE DOORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin