Hongjoong on gündür eve gitmiyordu. Arada uğrayıp yıkanıyor, üzerini değiştirip şirkete geri dönüyordu. Seonghwa birkaç kere onunla konuşmaya çalıştı ama kekeleyip durduğu için işe yaramadı. Hongjoong onun bu haline üzülse de çocukların hala ona doğru düzgün bakmadığını gördükçe siniri tepesine çıkıyordu.
Hatta dün gece San'la kavga etmişti.
"Hyung konuşabilir miyiz?"
Hongjoong odasında üzerini değiştirirken geldi çocuk. Hongjoong başını sallayarak onayladı onu ve yatağına oturdu. San ona yaklaşırken tereddütlü gibiydi.
"Hyung, biz sana karşı yanlış yaptık." Hongjoong bunu beklemiyordu. "Seni dışlamak değildi amacımız. Biz sadece... bir şeyler oldu ve sana baktıkça kendimi suçluyoruz. Seni özlüyoruz hyung."
"Ne oldu da bana anlatmayıp beni de üzüyorsunuz?"
"Bunu anlatamam."
Hongjoong burnundan güler gibi bir ses çıkardı. Tabi ki anlatmazdı. Hangisi anlatıyordu ki? "Boş versene. Dinleyeceğim bir şey söylemiyorsun." Dedi ve yataktan kalktı. Çantasına uzandığında San kolundan yakaladı.
"Hyung seni kırdığımızın farkındayım ama bizi de düşün. Sana nasıl anlatılır bilmediğimizden-"
"Size ne olursa olsun inanacağıma bile inanmıyorsunuz artık." Dedi ve kolunu silkeledi onun tutuşundan kurtulmak için. Çantasını aldı ve çocuğun yanından geçti ama San peşinden geldi. "Bize inanmayacaksın!"
"Hadi ya! Denediniz mi!" koridorda yüksek sesle verdiği cevap diğerlerinin de dikkatini çekti. Koridora çıkıp onları dinlemeye başladılar.
"Bunu sana kanıtlamamızın bir yolu bile yok!"
Hongjoong kapının önüne gelince geri dönüp parmağını çocuğun göğsüne vurdu. "Size inanacağımı düşünmüyorsunuz." Bir daha vurdu. "Benden beklentiniz kalmamış." Bir daha vurdu. "Bana inancınız kalmamış." Bir daha vurdu. "Benim ne hissettiğimi patlayana kadar umursamadınız." Bir daha vurdu. "Asıl ben ne kadar kırıldığımı kanıtlayamam." Dedi ve elini indirip kapı koluna tutundu ama San uzanıp elini kapıya yasladı.
"Hyung, çok ağır konuşuyorsun."
"Öyle mi, daha dilimi ısırdıklarım vardı." çocuğu itip kapıyı açmaya çalıştı ama San sırtını yasladı. "Ne varmış!"
"BENİ BİR HİÇMİŞİM GİBİ GÖRMEZDEN GELDİNİZ HAFTALARCA! SİZİN İÇİN YAPTIĞIM ONCA ŞEYDEN SONRA BANA BİR ŞANS VERMEYİP SIRTINIZI DÖNDÜNÜZ! NANKÖRSÜNÜZ! YALANCISINIZ! EN KÖTÜSÜ DE DUYGULARIMLA OYNAYACAK KADAR KÖTÜ KALPLİSİNİZ!"
San kapıya sindi abisinin yüksek sesi ve ağır sözleri yüzünden. İlk defa. Abisi ilk defa onunla böyle konuşuyordu. Daha önce azarladığında bile sevgisini hissederdi ama bu... bu sefer saf öfke vardı sesinde. Bıkmıştı sanki onlardan.
"H-hyu-hyung..." San boğazına tıkanan göz yaşlarına engel olmaya çalıştı. "B-bunlar senin sözlerin o-olamaz." Uzanıp ceketinin kumaşına tutundu. "S-sen bana bunları s-söylemezsin."
"Benim Sannie'm de benden bir şey saklamazdı. Tek değişen ben değilim." Hongjoong çocuğu kolundan tutup yolundan çekti. Kapıyı açtı ve arkasına bakmadan gitti.
O dakikadan sonra da eve dönmedi.
Stüdyosundaydı. Ne çalışabiliyor ne uyuyabiliyordu. Doldurulmuş ve çöpe atılmış bir bez bebek gibi hissediyordu. Sıkıntıyla oflayıp bilgisayarındaki saçma dosyaları silme kararı aldı. En azından işe yarar bir şey yapmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasyBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...