Şimdiden üzgünüm, bana kızmayın.
***
Show gününden sonra iki hafta geçmişti. Harika bir sahne sergilemişlerdi ama sahneden sonra üyelerin hepsi liderlerine sarılıp ağladığında ve sonrasında da ondan bir türlü ayrılmadığında Hongjoong onların çok stresli olduğunu düşünmüştü. Ancak iki haftadır onları her boş anlarında ağlarken buluyordu. Ne olduğunu sorduğunda daha çok ağlıyorlardı.
Evdeki koltukta otururken elindeki not defterine aklına gelen birkaç sözü yazması gerekiyordu ama ağlayarak mutfağa giden Wooyoung'u görünce kalkıp yanına gitti. "Woo, ne oluyor size? Neden hepiniz bu kadar üzgünsünüz?"
Wooyoung ona baktığında alt dudağı titredi. "K-kaptanım." Dediğinde Hongjoong şaşırdı. "Wooyoung evdeyiz, bana hyung diyebilirsin."
Çocuk daha şiddetli ağladığında ne yapacağını bilemedi. "Kaptanım desem olmaz mı!" dedi sitemle. Hongjoong ağlamaması için başını salladığında Wooyoung kendini ona atıp "Kaptanım! Çok üzgünüm!" dedi.
"Niye üzgünsün Wooyoung?"
"Yeterince güçlü değildim!"
"Anlamıyorum..." çocuğu geriye çekip "Sahneyle alakalıysa harika bir iş çıkardın." Dedi. Ancak bu onu teselli etmemiş olacak ki Wooyoung ağlamaya devam etti.
"Woo."
Hongjoong başını çevirdiğinde Seonghwa'yı gördü. En çok yıkılan oydu. Zayıflamıştı. Gözleri her zaman kızarıktı ve geceleri bile ağlıyordu. "Buraya gel Woo." Dedi çocuğu yanına çağırarak. Wooyoung kendini onun kollarına attı bu sefer de. Seonghwa onunla birlikte mutfaktan çıktığında Hongjoong arkalarından bakakaldı.
Ne oluyordu bunlara?
Peşlerinden gidip Seonghwa'ya birkaç soru sormayı düşündü ama yanından geçtiği bir odada başka sesler duyunca durdu.
"Artık bize yol gösterecek kimse yok."
"Öyle deme San, hyung bizimle."
"Bu farklı Yunho. Bu çok farklı. Alışmıştım ben ona."
"Bir şekilde iyi olacağız."
"İyi olmak istemiyorum! Onunla olmak istiyorum!"
"Şşş! Sessiz ol. Duyacak."
Hongjoong anlamadığı konuşmayı daha fazla dinlemedi ve odasına girdi. Seonghwa orada değildi. Wooyoung'un odasına gittiğini düşünüp yatağına uzandı. Üyeleri bir şeyin acısını çekiyordu ama hiçbiri ona anlatmıyordu. Sanki anlatsalar anlamayacakmış gibi tepkiler veriyor ama dönüp ona sarılıyorlardı. Geceleri bazılarının kabuslarında ağladığına uyanıyordu. Öyle acı dolu sesle çıkarıyorlardı ki Hongjoong onların derisi yüzülüyor sanıyordu.
"Kime sorabilirim? Ne oldu onlara?"
Odanın kapısı açıldığında başını çevirip baktı. Hwa gelmişti. Hemen doğruldu ama diğeri ona bakmadan kendi yatağına geçti. Uzun bir nefesi burnundan itip yataktan çıktı Hongjoong. Artık birinden bir cevap almalıydı. Diğerinin yatağının kenarına oturup "Hwa, size ne oluyor? Lütfen biriniz anlatın artık." Dedi.
"Anlayamazsın Hongjoong."
"Bir dene. Anlamak için uğraşırım."
"Bize biraz zaman ver, toparlarız."
"Hwa, bana dön ve lütfen anlat. Yanınızda olmak istiyorum."
"Olamazsın Hongjoong."
"Tanrım neden!" onu kolundan kavrayıp çevirdi. "Şu haline bak! Her saniye bayılacaksın diye ödüm kopuyor! Sana ve diğerlerine bir şey olacak diye endişeden öleceğim! Neden bana anlatmıyorsunuz!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasyBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...