Wooyoung yüzüne çarpan yağmura rağmen halatı bırakmadı, tüm gücüyle çekip bağladı. Diğerlerinin ne yaptığına bakmak için gözlerini sildi, yüzü sırılsıklam olmuştu. Onlar da işlerini bitirmişlerdi. Yeosang'ın koluna asılıp onunla kamaraya girdi. İçerisi dışarıya göre kesinlikle sıcaktı. Oğlanlar hemen kurulanmaya başladılar.
"Yağmur dinmeyecek gibi." Dedi Yunho. Tişörtünü çekip çıkardı, suyu sıkılacak kadar ıslanmıştı. "Nereye gittiğimizi bile göremiyoruz."
"Kaptan görüyor." Dedi Jongho. Çocuklar onlarla kamarada olmayan adamı yeni fark ediyordu. San "Kaptan nerede?" dedi. Jongho başıyla yukarıyı gösterdi. Kaç gün geçmesine rağmen adam hala kağıtların başından ayrılmamıştı. Planlar ve haritalar içinde boğulduğunu söylemek de mümkündü.
"O binada bizi ne bekliyor acaba?" dedi San, içinde derin bir endişe vardı.
"Her neyse iyi korunduğuna eminim." Dedi Woo. "Sakladıklarına göre başıboş bırakmış olamazlar."
Kamaranın kapısı bir anda açıldı. Sırılsıklam olmuş Hongjoong yüzünde komik bir gülümseme ile orada duruyordu. "Tutunun."
"Ne?" Seonghwa odanın en uzak köşesinden sesini çıkardı sonunda. Adam yine ne planlıyordu?
"Kısa bir yol biliyorum."
Seonghwa anında ayağa kalktı. "Hongjoong hayır. Bu kasırgada olmaz!"
"Olur, sadece sıkı tutunun."
"Ne yapacak?" diye korkuyla sordu Wooyoung.
"Yine bizi suya gömecek! Joong, en azından yağmurun dinmesini bekleyelim."
Hongjoong kapıyı çekip çıktığında Seonghwa adamın çılgınlığına küfretti. Asla onu dinlemiyordu. "Tutunun! Nereye bulursanız ve sakın bırakmayın!"
"Odada mı kalalım- ne yapalım?"
"San sadece tutun!"
Gemi yana eğildiğinde çocuklar dengesini kaybetti. Mingi çoktan düşüp zeminde kaymıştı. Ancak öteki tarafa doğru da eğilmeye başladı ve oğlan yine zeminde kaydı. Kayarken Jongho'ya çarptı ve onu da düşürdü. İkisi birbirine ve bir yerlere tutunmaya çalıştı.
"Neden beşik gibi sallanıyoruz!" diye sordu Yeosang.
"Yüzeye çıktığımızda manyak kaptanına sor!" dedi Seonghwa, ortadaki direğe kendini bağlamıştı bile. Yeosang ise yüzeye çıkma kısmında kalmıştı. Gerçekten dalacaklardı yani? Gemi bir o yana bir bu yana eğildi ve artık içeri su sızıyordu. Duvarlar zemine, tavan duvara dönene kadar sallandılar. Ardından gemi ters döndü ve soğuk su onları yuttu.
San gözleri acısa da ufak pencereden dışarı baktı. Derin bir karanlık vardı ama yüzmediklerini görebiliyordu. Asla ilerlemiyorlardı. Aksine, orada asılı kalmışlardı sanki. Gemi ağır bir homurtuyla tekrar dönmeye başladı. Bu sefer beşik gibi sallanmaktansa tek seferde hızlıca doğruldu. Ancak diğerlerinin duvarlara çarpmasını önlemedi. Kendini bağlayan Seonghwa bile aşağı kaymıştı.
Su yavaşça gemiyi terk ederken öksürükler ve sert nefesler doldurdu kulakları. Yunho herkeste göz gezdirdi. Zor da olsa hepsi nefes alıyordu. Wooyoung ilk ayaklanan oldu ve kendini hemen dışarı attı bağırarak. "Kim Hongjoong! Öldürecek misin bizi!"
"En azından uyardı." Dedi Jongho.
Hepsi toparlanıp dışarı çıktı. Fırtına yoktu, hatta artık gece bile değildi. Aydınlık ve sakin denizlere ulaşmışlardı. Kaptan burundaydı ve ileri bakıyordu. Mingi şok içinde "Bunu nasıl yaptı?" dedi. Resmen onları ışınlamıştı. Kapı açmak değildi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasyBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...