Bölüm 17

68 16 1
                                    

Akşama kadar sakin devam etmişti günleri. Biraz ormanda dolanmış, garip mantarların resimlerini çekmiş, Mingi'yi böceklerle korkutmuşlardı. Aklına esen baltayı alıp daha fazla odun parçası getirmişti. O kadar çok toplamışlardı ki yarına da yeterdi. Seonghwa belki onuncu kez Mingi'ye böcek ilacı sürüyordu şimdi, çocuk onu bir şeyin ısırdığına emindi.

"Mingi, bir kere sürünce yetiyor, biliyorsun değil mi?"

"Hyung ellerimi yıkadım, akıp gitmiştir."

Seonghwa gözlerini devirip ilacı sürmeye devam etti. Küçük bir çocuk gibiydi, ona laf anlatamıyordu. Ateşle oynayan Wooyoung'u görünce ona seslendi telaşla. "Woo, yapma! Yanacaksın!"

"Hyung marshmellow var mı?"

"Kutulara baktın mı?"

"Bakmadım, sen bakar mısın?"

Seonghwa ellerini Mingi'den çekip sandalyede geri yaslandı. Şöyle bir etrafa bakınca çocukların tam da yaşlarının gerektirdiği gibi her şeyi keşfetme peşinde olduğunu ve meraklı davrandıklarını görebiliyordu. San ve Yunho topladıkları odunları üst üste koyup yamuk bir ev yapmışlardı. Yeosang oltaya ilgi salmıştı ve onu elinde döndürüyordu. Jongho abisiyle birlikteydi, kutulardan çıkan bir kart oyununu öğrenmeye çalışıyordu.

Gerçek bir tatil gibiydi.

"Hyung! Marshmellow!"

"Bakıyorum!" kalkıp atıştırmalıkların olduğu kutuları koydukları çadıra girdi. Etrafı dağıtmadan içlerine baktığında sadece bir paket olduğunu gördü. Woo tekrar yapmak isterdi, o zaman mızmızlanmasıyla uğraşacaklardı. Paketi alıp çıkacağı zaman çadırın içinde yatan birini gördü. Karanlıkta fark etmediği beden irkilmesine neden oldu. Yavaşça yaklaştığında Jongho'yu gördü. Uyuyordu. Kafa karışıklığı ile başını çevirip Hongjoong'un yanındaki çocuğa baktı. O da Jongho'ydu. Hangisinin gerçek olduğunu ayırt edemediğinde telaşlandı.

"Hyung, korkma."

Seonghwa irkilip yatan çocuğa döndü geri. Gözlerini açmıştı, irisleri parlak gri rengindeydi. "Jongho gelmemi istedi, o adamlara güvenmiyor."

"Bize neden haber vermediniz?"

"Gördün işte." Çocuk yattığı yerden doğrulup abisine yaklaştı. Başını omzuna yasladı. "Hyung, kimseye güvenmeyin. Tekrar gelirlerse bizi beklemeyin, ne yapılması gerekiyorsa yapın. Onları gönderin. Kaptan gördü, o adamların gözlerinden başka bir duygu akıyor. Ruhlara hükmeden biri kaptan, asla yanılmaz."

Jongho abisinin gerçek bedeniyle ilk defa bu kadar uzun konuşuyordu. Onunla konuşmak rahatlamasını sağlarken çekiniyordu da. Her zaman ona kollarını açan hyungu onun etrafında tetikte gibiydi ve o yaptıklarından dolayı kendini sorumlu tutuyordu. Yine de onu korumak istiyordu. Seonghwa hyungunu korumayı her şeyden çok istiyordu.

Hepsi için yok olmayı göze almış olan bu adam için yapabileceklerinin sınırı yoktu.

Geri çekileceği sırada hyungunun kolları omuzlarına dolandığında şaşırıp kaldı. Hwa başını onunkine yasladı. Çocuğun tek başına burada uzanması kalbine dokunmuştu. "Burada sıkılıyorsan Jongho'ya söyle ve bir süre bizimle otur. Anlayacaktır. Woo marshmellow istedi, sen de ister misin?" yanına bıraktığı paketi eline aldı ve salladı. Jongho ufakça gülümsediğinde o da gülümsedi.

"Birazdan gelirim." Dedi ve abisinden uzaklaştı.

Hwa başını salladı ve çadırdan çıktı. Wooyoung'un mızmızlanmalarını görmezden gelip masaya yöneldi. Marshmellowları kızartabileceği bir şey aradı. Woo hala ona söylense de yardıma geldi. "Önce yemek yeseydik." Dedi Hongjoong da yanlarına gelirken.

THE DOORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin