Hongjoong fırtınaya rağmen dümene hükmederken çocuklar yelkenleri bağlıyordu. Jongho alt kamaradaki tankı tekrar deniz suyuyla doldurdu çünkü garip bir şekilde boştu. San ise güvertedeki birkaç değişikliğe akıl yürütmeye çalışıyordu.
Gemi önceki seferlerden farklıydı.
Çılgın dalgalar ve karanlık hava yüzünden nereye seyir aldıkları gözükmese de kaptan nereye gittiğini bilir gibi dümene yön vermeye devam ediyordu. Bu denizleri tabi ki ondan iyi bilen yoktu ancak bu fırtınada gitmek herkesin harcı değildi. Hongjoong inatla bir yere gitmeye çalışır gibi dümeni sertçe çevirirken başka taraflara yatan gemi çocukların savrulmasına neden oluyordu.
"Kaptan! Nereye gidiyorsun!" diye bağırdı Seonghwa, bu fırtınada başka türlü sesini duyuramazdı.
"Duvara!"
Yeosang dönüp adama baktı şokla. Neden duvara gidiyorlardı? Başını çevirip Jongho'yu aradı. Hala alt güvertedeydi. Paniklemeye başladığında ise birinin ona arkadan sarıldığını hissetti. Başını çevirdiğinde Mingi'yi gördü.
"Panikleme. Kötü bir şey olmayacak."
"Duvar... neden oraya gidiyoruz?"
"Kaptan bir süredir düşünceli duruyordu. Sanırım bir şey fark etti." Mingi de ondaki telaşın farkındaydı. Ne kadar tayfaya yansıtmamaya çalışsa da belli oluyordu. Kaptan'ın yüzünde korkunun izleri vardı.
"Hayır." Karanlığa gözünü dikmiş olan kaptandan duyulan acıklı ses hepsinin dikkatini çekti. Kaptan dümeni bırakıp ana güverteye indi ve burna koştu. "HAYIR! HAYIR OLAMAZ!" Burundan düşecek kadar ileri atıldığında onu San yakaladı. "BU GERÇEK OLAMAZ!"
"Kaptan ne oluyor!"
"D-DUVAR! GİTMİŞ!"
Yeosang, Mingi'nin tutuşundan kurtulup kaptanın yanına koştu. Burunda küpeşteye yaslandı ve karanlık sulara baktı. Tanıdık dikitleri görüp de ardındaki duvarı göremediğinde eli kalbine yaslandı. "D-duvarım- kaptan! Duvarım! B-ben- duvarım nerede!" o da burundan atlamaya çalıştığında bu sefer Seonghwa yakaladı onu. "NEREDEYİM BEN!"
"Ne oluyor?" Wooyoung kamaralardan koşarak geldi. Hengamenin nedenini anlamadı. Yunho'yu gördü, zor bela kendini küpeşteye yaslayarak ayakta duran çocuğun yanına gitti. "Yunho ne oldu?"
"Woo..." Yunho ona kıpkırmızı gözlerle baktı. "S-sen kaçtığında arkandan bir duvar ördü Yeosang. K-kendinden. D-denizi ikiye ayırıp r-ruhlarımızı koruyacaktı. G-gitmiş. Yeo-yeosang'ın duvarı y-yok olmuş." Woo nefesleri hızlanırken geriye kaçındı. Başını çevirip boş karanlığa baktı. Onun ardından bir duvar mı örmüşlerdi? Hiç bilmiyordu. Bu fedakarlığı hiç bilmiyordu.
Alt güverteden çıkan Jongho dizlerinin üzerine çöktü duyduğu şeyle. Kendi iplik askerlerini duvarı korusun diye bırakmıştı burada, onlar neredeydi? Neden korumamışlardı hyungunu? Ruhlara ne olmuştu?
"Yeosang sakinleş!" Seonghwa çocuğu kollarına alıp güverteye çöktü. Onun duvarı ne büyük bir fedakarlıkla ördüğünü biliyordu, öylece yok olmuş olması onun da kalbine mızraklar saplamıştı. Çocuk içi çıkar gibi ağlarken onu sıkıca tuttu. Kaptanına baktı. Nasıl anlamıştı duvarda bir terslik olduğunu?
"Kaptanım! Suya atlasan da duvarı bulamazsın!"
"Kapa çeneni San! Duvar gittiyse Yunho- Yunho'ya ne oldu!" hala güverteden aşağı atlamaya çalışıyordu. "Ona ve Mingi'ye ne oldu! Dalmam gerek! Dalıp onları bulmam gerek!"
"Kaptanım yapma!" Mingi de onu tutmak için San gibi ona sarıldı. "Bizi orada bulamazsan ne olacak!" dedi çocuk ama kendi kalbi kuş gibi titriyordu. Duvar yok olduysa kendilerinden eser kalmamış olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasíaBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...