Bölüm 47

22 7 0
                                    

Taehyung balkon kenarlarına zorlukla tutunup kendini yukarı çekti. Canı yanıyordu, sol kanadında garip bir kas çekmesi hissediyordu. Ancak ateş saçan gözleri hemen önündeki mavi kapıdaydı, sonunda kontrol odalarına ulaşmışlardı. Günler geçmişti. Günlerdir bu hapishanede hem geçmişin acısını çıkarıyor hem de savaşın en zorlularından bir tanesini veriyordu. Kanatları sayesinde en önden gidiyordu. Öfkesi acılarını bastırırken aklında tek bir kişinin resmi vardı.

Jungkook.

Boştaki elindeki kafayı balkondan aşağı atıp kendini tamamen çekti yukarı. Boynunu sağa sola yatırıp kaslarını gevşetmeye çalıştı. Önündeki kapının ardında ne olduğunu biliyordu, tekmeyi basıp içeri girdi. Daha önceki seferlerde geldiklerinde gördüğü demir dolaplar karşıladı onu. Çalınan iplikler. Arkasından odaya giren olduğunu duydu.

"Hangileri sizin?" diye sordu Minho. Yanlışlıkla ateşe vermemek için alevler içindeki yumruğunu savurup söndürmeye çalıştı. Taehyung başını yana eğip "Hepsi." Dediğinde Minho kaşlarını çattı. Hepsi onların olamazdı, burada yüzlerce mavi oda vardı ve belki de milyonlarca iplik. "Çalıyoruz?"

"Çaldığın senindir Minho." Dedi Tae ve ilk dolabı açtı. Parlak iplikler beni al diye bağırıyordu. "Dövüşeceksek daha fazlasına ihtiyacımız olacak."

"Ya yanlış bir tane alırsak?"

"Dövüş bitene kadar hayatta kalalım yeterli." Dedi ve bir avuç ipliği aldı Tae. "Sonrasında huzurla ölebilirim." İplikleri bağlaması için liderine götürmeliydi. Bu yüzden toplayabildiği kadar topladı. Hiçbiri ne onun ne de abilerinin değildi. Hala bakmaları gereken çok oda varken ilkinde bulmak şansını fazlasıyla zorlamak olurdu zaten.

Minho da onu takip edip dolapları. Açtı ve alabildiği kadar iplik almaya başladı. Kapının önünden bir başkasının geçtiğini gördü, Yoongi hyungu da hemen yandaki odaya gidiyor gibiydi. Bakmaları gereken çok fazla oda ve kat vardı hala. Üstelik bunlardan birinde Hongjoong vardı.

Onu ne halde bulacaklardı peki?

"Bize ait bir şey yoksa çok oyalanmayın." Dedi Hoseok kapıdan. Tae başını sallayıp kapakları hızlıca açıp çok dikkat etmeden alabildiğini aldı. Dışarıdan bir gümbürtü koptuğunda Tae'nin kanatları bile titredi. Bu normal bir şiddette gerçekleşmemişti. Gümbürtü bir kere daha duyuldu. Tavandan tozlar döküldüğünde Minho dışarı koşup aşağı baktı. Ancak yanlış yerde arıyordu sorunu. Başını yukarı çevirdiğinde Yeosang'ı gördü. Bir üst kattaydı ve bir duvar örmüştü bir bekçiyle arasına.

Bu diğerlerinden çok daha büyük bir taneydi.

"Acele edin!" diye bağırdı çocuk. "Onu daha fazla tutamam!"

"Yeosang bırak gitsin!" diye bağırdı Yunho karşı balkondan. Neden tutuyordu ki? Onunla dövüşebilirlerdi günlerdir yaptıkları gibi. Ancak Yeosang'ın gördüğünü onlar görmemişti. "Elinde iplik var! Biriniz bir şey yapsın!"

"Bizim geldiğimizi bildikleri için iplik kaçırıyorlar!" diye bağırdı Jimin bir alt kattan. "Tüm çıkışları tutmalıyız! Beden ipliklerimiz-" Siyah iplikler oğlanın ince duvarını kırıp bekçiyi sarmalamaya başladığında hepsi vahşi saldırıyı sanki korku filmi izliyormuş gibi izledi. Yoongi ipliklerin tekrar çalınmasından dolayı öfkesini tamamen serbest bıraktı ve bekçiyi hızar gibi keskin olan iplikleriyle doğramaya başladı. Bekçi çığlıklar atarak ona karşı gelmeye çalıştı ancak yeterli olmadı. Küf renginde bir toz halini alıp yok olmaya başladığında elinden düşen iplikleri Yunho yakaladı.

"Bunlar... yedi renk!"

"Bizimkiler!" diye bağırdı Seokjin, Jimin'in yanından. "Daha fazlası olmalı. Yeterince uzun değiller."

THE DOORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin