Akşam evde oturan çocuklar kaptanlarının gelmesini bekliyorlardı. Yalnız gideceğim dediğinde onu dinlemek zorunda kalmışlardı. Hepsi dikkatini dağıtmak için ne olduğunu bile anlamadıkları bir filme bakarken hepsinin gözü kenardaki dijital saatteydi. Zaman su gibi akıp gidiyordu. Nerede kalmıştı?
Evin kapısı çaldığında Yunho koşturup açtı. Abisini rahat bir tavırla kapıya yaslı bulunca kastığı omuzlarını gevşetti. "Hyung, neden bu kadar uzun sürdü?"
"Birkaç yere uğradım." Dedi içeri girerken. Çocukla birlikte oturma odasına gittiğinde ekranda gördüğü filmle yüzünü buruşturdu. "Jaws mı? Köpekbalığı filmi mi izliyorsunuz?"
"Nerede kaldın hyung?" dedi San abisinin kolundaki ceketi yakalayıp çekiştirerek.
"PD beni dinlemedi, işleri yoluna koyacağıma inanmadı ve açıkçası benden çok korkuyordu. Anı ipliklerini çektim." Dedi sol elini cebinden çıkarıp yumak halindeki iplikleri gösterdi. "Bütün çalışanların son gün anıları burada. Kimse beyaz saçımı ve o kargaşayı hatırlamıyor artık."
"Hepsinin evine mi gittin?" dedi Jongho hayretle.
"Evet." Dedi garip bir sırıtışla. "Hepsi öyle çok korktu ki komikti."
"Bundan zevk alman daha korkunç."
Hongjoong başını Seonghwa'ya çevirdi. Evet, korkulmaktan zevk almıştı. Diğerinin ciddi olmadığını da görebiliyordu yüzünde. İplikleri geri cebine tıkıştırdı. "Bunları yok edeceğim. Bakmadığım bir an bir bekçinin çalmasına izin veremem."
"Yarın hiçbir şey olmamış gibi şirkete mi gideceğiz?" dedi San. Abisi kovulmuştu resmen.
"Gideceğiz, PD beni kovduğunu hatırlamıyor, Woo'yu götürdüğümü hatırlıyor-" derken telefonu çaldı. Cebinden çıkardığında genişçe gülümsedi. "Ayılmış. Woo rol zamanı... Efendim PD-nim?" diğerlerinin dinlemesi için hoparlöre aldı.
"Hongjoong saatler nasıl geçti hiç anlamadım, Woo nasıl oldu?"
"Daha iyi, doktor vitamin değerlerinin çok düştüğünü söyledi, bize takviye aldırdı. Şimdi evdeyiz."
"Koşarak gitmeseydin, söyleseydin sizi bırakırdık."
"Çalışanlar araya girmeseydi kaçmazdım." Dedi yalandan sıkıntılı çıkan sesiyle. "Ona olan şeyden bile beni suçladılar PD-nim, doktor tanı koydu halbuki, ben yapmadım."
"Senin yapmadığını biliyorum. Sana söz verdim, şirketin içinde olup da size karşı kötü niyeti olanları bulacağım. Bunların hepsini Bay Kim başlattı ama ben bitireceğim. Woo'ya söyle kendine baksın, tekrar bayılmasın."
"Teşekkür ederim PD-nim!" diye seslendi Woo.
"Aigo, Wooyoung, vitaminlerini al ve abini dinle tamam mı? Gerisini ben halledeceğim."
"Anladım babacım!"
"Ay bu çocuk. Hongjoong beni yüzüstü bırakmadığın için teşekkür ederim, çocuklar için sana çok minnettarım. Bir şeye ihtiyacınız olursa beni ara."
"Tabi efendim." Telefon kapandığında Hongjoong zaferle gülümsüyordu. "Bu iş de böyle halloldu."
"Hyung sen cidden şeytansın." Dedi Mingi. Abisi yüksek sesle güldüğünde bazıları tenlerinde karıncalar dolanıyormuş gibi hissetti.
"Ben şeytansam siz nesiniz?"
"Müritlerin." Dedi Seonghwa onun gibi gülerek.
Gece çöktüğünde çocuklar yine birlikte uyumak için diretmişlerdi. Oturma odasındaki yatağa yerleştiklerinde birbirlerinin üzerine atılan uzuvlar çocukların ip yumağına dolanmış yavru kediler gibi görünmesine neden oluyordu. Ortada yatan Hongjoong göğsünde uzanan eşinin saçlarını okşuyordu. Hala bitaptı. Toparlanması zaman alacaktı ama güçlüydü yıldızı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasyBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...