Ertesi gün şirkete geri döndü çocuklar. Programlarının tekrar düzenlemiş halleri verildikten sonra Hongjoong PD'nin odasına çağırıldı. Omuzlarını düşürüp odanın yolunu tuttuğunda arkasından bakan çocuklar onun bir şekilde azarlanmadan oradan çıkacağına güveniyordu.
Odaya geldiğinde kapıyı çalıp gel komutuyla içeri girdi. Eğilip kibarca selam verdikten sonra masaya yaklaştı. PD ayağa kalktığında ise oturmasını söylememesine şaşırdı.
"Menajer bir şeyler anlattı. Açıkçası son olayların absürt bir şekilde peş peşe olması dışında durum hakkında söylenecek çok bir şey yok. Sizi oraya gönderirken gerekli araştırmaları yapmasını söylediğim çalışan bir yerde hata yapmış olmalı. Kendine güvenen bir adam bile oraya kamp yapmaya bilerek gitmez. Ancak sizden kurtulmaya çalıştığımızı ima etmek? Burada sınırı aştın Hongjoong."
"Başka ne düşünmem gerek PD-nim?" Hongjoong söylediklerinden emin bir sesle konuştu. "Başımıza gelenleri ve nasıl geldiğini bir düşünün. Şirketin menajeri tehdit etti, iftira attı. Bütün güvenliği aşan bir kadın beni terastan itecek ve bunu kayda alacaktı. Şirketin şoförü bizi günlerce alıkoydu, aç bıraktı. Kampı siz planladınız ve bizi orada tek bıraktınız." Başını eğmedi, dik durdu ve dediklerinin arkasında olduğunu gösterdi.
"Siz olsanız ne düşünürdünüz?"
Pd sıkıntıyla ofladı. Çocuğa verecek bir cevabı yoktu çünkü bu olanları yarısı yeterdi bir insandan şüphe duyması için. "Oturup konuşalım."
Sonunda oturduklarında Hongjoong bir sıfır önde olduğunu anladı. Bedenini gevşetmedi, kazanmış gibi rahatlamadı. Konuşmanın devamında da böyle olmalıydı çünkü. "Dediklerinde haklısın, hatalarımız çok. Asla sizi incitmeyi istemedik. Hele sözleşmeyi feshetmek? Hongjoong bu nasıl mümkün olabilir. Bize karşı bir güvensizliğinin oluştuğunu görüyorum, üyelerini öne koymanı da anlıyorum ama biz sadece bir idol ve bir patron değiliz. Lütfen içinde bize karşı bir şüphe oluşmasın."
Kazanmıştı.
"Size karşı şüphem yok PD-nim. Ancak..." dedikleri hiç içine sinmeyecekmiş gibi oturduğu yerde küçüldü. Yüzünü hüzünle buruşturdu. "... güvende hissetmiyorum şirkette. Şimdi bile bir çalışan gelip beni başka bir şeyle suçlayacakmış gibi. Üyelerim gerçekten pratik odasında mı? Bunları düşünüyorum ve inanın kalbimi çok kırıyor."
Adam masanın etrafından dolanıp Hongjoong'un yanına geldi. Çocuğun nasıl küçücük kaldığına hayret etti. Hemen yanına oturup elini omzuna yasladı. "Sana kendi sözümü veriyorum. Şirketten ayrı olarak. Eğer bir sorunla daha karşılaşacak olursanız tüm sorumluluğu alacağım."
"Efendim ben sizi böyle bir sorumluluk altında bırakmak-"
"Hayır Hongjoong. Sen üyelerin için herkesi karşına alırken ben hiçbir şey yapmadan oturamam. Ancak öncelikle bir araştırma yapacağım. Belli ki çalışanların arasında sizinle derdi olanlar var. Bulup onları göndereceğim. Sen bunları daha fazla düşünme."
Hongjoong odadan çıktığında yüzünde zaferin küçük gülümsemesi vardı. Rahat adımlarla diğerlerinin yanına giderken tek düşündüğü geçen sürede yalana nasıl da alıştığıydı. Sevmediği bir şeyin profesyoneli olmuştu. En kötü tarafıysa onu hiç rahatsız etmiyor oluşuydu. Kendi kendine güldü. Kaptanı iliklerine kadar hissediyordu. Bunca zaman kendini bastırmanın onu ne kadar doldurduğunu yeni fark ediyordu. Şimdi ise bir kuş gibiydi.
Pratik odasına geldiğinde diğerlerini çoktan ısınmasını tamamlamış buldu. Ona yüzlerinden okunan sorularla baktılar ama Hongjoong sadece gülümseyip elini salladı. "Çok çalışmalıyız, üç gün sonra bir Show var."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasyBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...