Şirkete geldiklerinde Hongjoong stüdyosuna gitmek yerine ona hala korkuyla bakan çocukların yanında kaldı. Arada bir yer değiştirip onları sırayla kontrol etti. Açıkçası neredeyse tüm gün binanın içinde daire çizmesine değmişti. Onu gördüklerinde öyle büyük gülümsüyorlardı ki oda aydınlanıyordu.
Ancak ailesine olanlar dışında şirket çalışanları hakkında yeni yeni dikkatini çeken bir şey vardı. Sanki ona yaklaşırken temkinli gibilerdi. Bazıları onu görünce yolunu bile değiştirmişti. Artık bilmek istediği noktaya getirense menajer Lee'nin onu görünce suspus olmasıydı. Kendisini yine Hwa'nın yanına attı cevap almak için. Ancak şu an vokal koçuyla çalışıyordu, sabırla yanında bekledi.
"Hongjoong, üyelerini dikkatle takip etmeni anlıyorum ama sevgilinin başında bu kadar beklemene gerek yok." Dedi kadın ve Hongjoong kendi nefesinde boğuldu. Öksürmeye başladığında Hwa yüksek sesle güldü ve ona "Dışarda bekle." Dedi. Hongjoong itiraz etmeden çıktı ve kafasını duvara yasladı.
Birliktelikleri şirkettekiler tarafında bile biliniyor muydu! Ne kadarını biliyorlardı? Sevgilin demişti, e-evli olduklarını bilmiyorlardı yani. "Siktir, bunu nasıl söylemişler?" Dedi Hwa ve kaptandan bahsederek. Kendinden başkası gibi bahsettiğini fark edince yüzünü buruşturdu. "Kafayı yemeye başlıyorum galiba."
Gözüne takılan bir şey kafasını hızla çevirmesine neden oldu. Köşeyi dönen bir şey görmüştü. Süzülen bir şey. Meraklı adımlarını o tarafa çevirdi. Köşeyi döndüğünde gözlerinin ona oyun oynadığını düşünecekti. Ayakları yere sabitlendi. Havada süzülmüyordu, tavandaydı. Bir şey, küf renginde ve biçimi yamuk bir şey tavanda ilerliyordu.
Bir adım geri attı korkuyla ama o şey onu fark edip döndü. Yüzü Hongjoong'un koşmaya başlamasına yetecek kadar korkunçtu. İki ağzı olan şeyin dişleri ağızlarından taşıyordu. Geri dönüp koştuğunda o şeyin garip sesini duydu. Dişlerini birbirine sürtüp tavana tırnaklarını geçirdi ve peşinden geldi.
Önce Hwa'nın yanına gitmeyi düşündü ama o şeyi ona yaklaştıramazdı. Onu takip ediyorsa çocuklardan uzağa çekebilirdi. Koridorları aşıp üst kata çıktı. Geriye baktığında o şeyin hala peşinden geldiğini gördü. Bunun kaptanla bir ilgisi olup olmadığını bile bilmiyordu.
Üst katın koridoruna daldığında o şey hızlandı. Hongjoong terasa çıkan merdivene döndüğünde onun önüne geçti. Hongjoong durmak için ayağını yere yasladığında kayıp düştü. Yamuk ve uzun kol ona doğru uzandığında bedenini çevirip tekme attı. O şey öteki elini savurup onu karşı duvara vurdu. Hongjoong'un boğazından acı dolu bir çığlık koptu duvara çarpan sırtı yüzünden. Üzerine başka bir kolun geldiğini gördüğünde dinlenmeye zamanı olmadığı için kalkıp aksi yöne koştu.
"Sikeyim! Bu ne!" acil çıkışa koşarken geriye bakmak gibi bir hata yaptı. O şey şimdi yerdeydi. Ve tavanda olduğundan daha hızlıydı. Çıkış kapısına sertçe çarptığında tekrar küfretti. Kapı açılmıyordu! Sırtını kapıya yaslayıp ona yaklaşan şeye baktı.
Bir anda göğsünü zorlayan şeyle öne sendeledi. Korku dolu gözleri oraya kaydığında tişörtünün şiştiğini gördü. Derisi şişiyordu. "N-ne-aahhhhh!" göğsünün ortasında hissettiği acı yüzünden dizleri üzerine indi. Tişörtü parçalanıp siyah iplikler çıktığında boğazını parçalayacak bir çığlık attı. Tırnaklarını arkasındaki kapıya geçirdi. İplikler ona atılan canavarı tutup her yandan esir ettiğinde Hongjoong canavarın arkasından geleni gördü.
"YAKLAŞMA SAN!"
"HYUNG!"
"YAKLAŞ-AAGHHKKK!" iplikler şekil değiştirip kemikleştiğinde Hongjoong boğazına dolan bir şey hissetti. Burnundan ve dudaklarından akan bir şey onu boğmaya başladığında gözleri geriye kaydı. İplikler canavarın acı içinde bağırmasına neden olacak kadar onu sıkıştırıp çekiştiriyordu. O şeyi parçalamaya başladıklarında Hongjoong bedeninin soğuduğunu hissetti. Buz dolu bir kovaya girmiş gibiydi. Tuz kokusu aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasíaBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...