Gemi şiddetli fırtınanın ortasında bir beşik gibi sallanıyordu. Alışkın olanlar uyurken içindeki endişenin ve akıllarını ele geçiren stresin etkisi yüzünden ayık olanlar da vardı. Seonghwa tabi ki o ayıklardan biriydi. Geminin dümenini eline çivilenmiş gibi bırakmayan Bon'un yanındaydı. Geceyi aydınlatmak için kara bulutlardan kaçmaya çalışan aya bakıyordu, tenine çarpan ve canını yakan rüzgar da baştan aşağı onu sırılsıklam yapan yağmur da umurunda değildi. Geminin sarsıntısına alışmış bacakları dengesini korumasını sağlıyordu. İçindeki yangınlar yüzünden fırtınayı bile hissetmiyordu.
"Yıldızımız, dinlenmelisin." Diye bağırdı Bon, sesini duyurmak zordu bu rüzgarın altında. Yıldız başını iki yana salladı. Birçok anı yine ona hediye edilmişti, bildikleri- hayır, hatırladıkları onu daha dingin bir insan yapmıştı. O ki, tüm bunların nasıl sonuçlanacağını bilen sayılı kişilerden olmaya hak kazanmıştı.
Açıklayamadığı onca şey vardı hala. Mesela, o yok olduktan sonra nasıl tekrar örülmüştü, sevgilisine kim yardım ediyordu, gökleri yıkan aşkı neden intihar planı yapmıştı? Cevaplarını verebilecek olan kişi ise çok uzaktaydı. Birkaç ayın içinde onu tekrar kaybetmekle karşı karşıya kalmasına rağmen göğsünde bir serinlik vardı. Binlerce yıl geçmiş olsa da onu tekrar kollarına alan adama güveni tüm imkansızlıkları birer mucizeye çeviriyordu. Ona yine kavuşacaktı. Biliyordu. Nasıl yapacağını bilmiyordu ama bildiği ve emin olduğu bir şey vardı: Sevgilisi herkese diz çöktürecekti.
"Bon, söylesene." Dümendeki adama yaklaştı. "Ben var olmasaydım daha mı iyi olurdu?"
"Bu da nereden çıktı Yıldız?" dedi adam büyük bir şokla. "Sen- senin varlığına hepimizin ihtiyacı var. Beni o hapishaneden çıkaran adamın benden tek bir isteği oldu. Sana seslendiğimde Yıldızımı almaya git, söz verirsen seni kurtarırım. Benim canım bile sana bağlıydı."
"Daha eskiyi düşünmelisin Bon." Dedi Hwa. "Eğer ben sevgimi bencillik için kullanmasaydım bu diyarlar asla savaş yeri olmazdı."
"Orası öyle tabi." Dedi Bon, Hwa onun hak vermesini istese de canını yakmıştı sözleri. "Ancak bir şeyi var ki hepimiz hatırlamalıyız."
"Nedir?"
"Bu diyarları bağlayanlar yaratıcı değil."
Seonghwa adama baktı ve nefesini tuttu. Yaratıcı mı? Başını göğe çevirdi. Oradakiler bu diyarları bağlayan kişilerdi, evet, onlar kurucuydu. Ancak yaratıcı değildi. O zaman...
"Yaratıcı bir karar aldı. Bu diyarları yarattı ve iplikleri bağlamaları için bazılarına güçler bahşetti. Bilerek bu tarafı Dünya'dan ayrı kıldı ki hayatlar karışmasın. Diyebilirsin ki yaratıcı neden bu diyarı başıboş bıraktı?" Bon keyifsiz bir gülümseme ile baktı ileriye. "Dünya da başıboş değil mi?"
"Ne demek isti-"
"Ne olduysa oldu. Sevdiysen sevdin. Sevildiysen sevildin." Başını kaldırıp göğe baktı Bon. "Kaptan derdi ki, eğer orada bir karar verici varsa kalbi temiz sevdiğimi korumalı. Beni kurtarmasını değil, onu korumasını istiyorum. Şimdi söyle bana Yıldız, yaratıcısını bilen bir aşıktan daha tehlikeli ne olabilir?"
Seonghwa derin bir nefes alıp elini kalbine yasladı. Korsanlar inanışları olmayan kişiler değil miydi? Bon o yerde kaptanıyla ne kadar zaman geçirmişti de bu kadar biliyordu onu? Nasıl bu kadar doğru konuşuyordu onun hakkında? "Hala bencillik olduğunu düşünüyor olmalısın yine de."
"Düşündüm. Uzun bir süre düşündüm hem de. Ancak kaptan aşkı ipliklere işlemeseydi, diyarları yıkıp yönetimleri ele geçirmeseydi böyle özgür olamazdık. Şimdi kendi gemimde kaptan değil başkasının gemisinde ayakçı olabilirdim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE DOOR
FantasyBir anda kötü ikizinizi karşınızda gördüğünüzü düşünün. Size ve sevdiğiniz her şeye zarar veren biri. Gün doğumunda bütün kanıtlarıyla yok olan bir canavar. peki ya sizden başka kişilerin de başına geldiğini öğrenseydiniz? Peki ya çok daha ağır sır...