Bölüm 5

59 12 1
                                    

"Ay!"

"Pardon!"

Seonghwa, Yeosang'ın elini düzgünce sarmaya çalışıyordu. Pek becerikli olduğu söylenemezdi. Canı yanan çocuk ağlamaktan kahrolmuştu. Üç parmağı çok kötü kırılmıştı. Rengi koyulaşan parmaklar her an düşecek gibi duruyorlardı.

Günlük programları bitmişti, Hongjooong hariç. Yine stüdyosundaydı. Yeosang ayıldıktan sonra düşünceli bir halde odadan çıkmıştı ve kimsenin yanında gitmesine izin vermemişti. Diğerleri bir süre önce eve gelmişlerdi. Yemek yemeye ya da başka bir şey yapmaya enerjileri yoktu. İnatla tek başına kalan kaptanları için endişeleniyorlardı.

"Onu orada tek bırakmamalıydık." Dedi Yunho.

"Resmen kovdu bizi." Dedi San. Stüdyonun kapısı dahi kilitliydi.

"Benim yüzümden-"

"Yeosang kendini suçlamaya devam edersen bir parmağını da ben kırarım." Dedi Seonghwa hala bandajla boğuşurken. Hongjoong gittikten sonra Sangie diğerinin abisine söylediği şeyi onlara anlatmıştı. Kimse ne olduğunu, neden ona öyle seslendiğini anlamamıştı. Ancak belli ki Hongjoong bir şeyler anlamıştı ki kendini stüdyosuna hapsetme kararı almıştı. Bandajla işi bittiğinde Seonghwa diğerinin yanından kalkıp telefonunu bıraktığı odasına yöneldi. Hongjoong'u arayıp eve çağırmalıydı, herkes çok endişeliydi.

Ancak daha odaya giremeden evin kapısı açıldı. Daha hızlı adımlarla kapıya gitti. Yüzünden habersiz bir gülümseme vardı. "Joong?" kapıya ulaştığında diğerinin kapının yanında oturduğunu gördü. "Hongjoong?" endişeli bir sesle sorup ona yaklaştı.

"S-seonghwa..." sesinin titremesine engel olamayan kaptan sağ elini kaldırıp diğerini yanına çağırdı. Seonghwa onun bu güçsüz görüntüsüne alışkın olmadığı için içine yerleşen üzüntü onu ele geçirirken hemen önüne oturup elini tuttu.

"Ne oldu, söyle bana?" dedi nazik bir sesle. Hongjoong ağladı ağlayacak gibiydi. Sanki kendini sıkıyordu. Sol eliyle de tutundu Hwa'ya. Karşılık olarak Seonghwa daha çok sıktı ellerini.

"O-ona kaybediyorum." Dedi dudakları titremeye başladığında. "Her s-saniye daha çok o o-oluyorum."

"Hayır!" dedi Hwa başını iki yana sallayıp. Ellerini bırakıp diğerini kendine çekti. Sıkıca sardı bedenini. "Asla yenilmezsin sen. Sadece- sadece çok sinirlisin çünkü canımızı yaktılar. Hepsi bu!"

"Yeosang kaptanını bende gördü!" dedi çaresiz bir sesle. Kollarını diğerinin beline dolayıp sarıldı. Buna ihtiyacı vardı. Kimsenin ona omuz olmasına izin vermemişti, hep omuz veren olmuştu. Ancak şimdi karşısındaki adama tutunmaya ihtiyacı varmış gibi hissediyordu.

"Aklımızla oynuyorlar Joong. Ona inanma." Bir elini saçlarına daldırıp nazikçe okşadı. Girdiği endişeli halden onu çıkarması gerekiyordu. "Sen her zaman benim nazik kaptanım olacaksın. Agresif de olsan, iltifatlar yerine gıcık lafları tercih de etsen asla kötü ya da kaba biri değilsin." Başını çevirip diğerinin başına küçük bir öpücük kondurdu. "Bana arkadaşımsın dedin sen, senin kadar kibarı yok Joongie."

Hongjoong onun dedikleriyle rahatlarken bir yandan da kalbi başka türlü hızlanıyordu. İlk defa birinin kollarında rahatlıyordu ve bu kişinin Seonghwa olması çok güzel bir histi. Olduğu yerde derin nefesler alıp ellerini yumruk yaptı diğerinin kazağını avuçlarına hapsederken. Birine sarılmak, aslında Seonghwa'ya sarılmak çok rahatlatıcıydı. Bunu neden daha önce yapmadım diye düşündü.

"Teşekkürler...hyung."

Seonghwa şaşırsa da gülümsedi. Onu rahatlatabildiği için mutluydu. Başlarını birbirine sürtüp "Önemli değil, Joongie." Dedi.

THE DOORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin