Dudian bunun bir ilüzyon olmadığını biliyordu. Birkaç kez daha kontrol etti. Tırnakları sanki yağı keser gibi paslanmaz metali kesebiliyordu. Hiç zorlanmamıştı.
Bir süre sonra sonra çantasını alıp kesmeye çalıştı lakin keskin tırnakları işe yaramamıştı.
Dudian tedirgin oldu. Etraftan birçok şey alıp kesip kesemediğine baktı. Sonunda, bu garip yeteneğin sadece metalle temas ettiğinde işe yaradığını öğrendi. Eğer eti, kanı, saçı veya başka bir şeyi kesmek isterse normal tırnaklar gibi oluyorlardı, sadece biraz daha keskinlerdi.
"Denediklerim arasındaki en sert şey metal." Dudian gözleri şaşkınlıkla parladı. Bilim yönü konu üzerinde kafa yoruyordu. Metal kesinlikle kumaştan daha sert ve katıydı. Birçok denemeden sonra tırnaklarının sadece metallere karşı etkili olduğunu gördü.
Parçacıklar yüzünden mi?
Farklı metalleri test etmek için hançerini ve oklarını çıkardı.
İstisnasız hepsini delebiliyordu.
Deri şeritlerden yapılan avcı zırhının iç bölümünü kesmeye çalıştığında tırnakların deliş gücü daha azdı.
Dudian deliş güçlerini test ederken tırnaklarını yakından gözlemledi. Tırnakları metalle temas ettiği anda parmaklarının üstünde parlak bir katman oluşuyordu. Lakin kumaş veya başka bir şeyde denediğinde o parlak katman ortaya çıkmıyordu.
Belki de keskinlikle bir alakası yoktu, alakası olan şey metalle temas ettiğinde ortaya çıkan sıra dışı gizli katmandı.
Dudian bu nokta hakkında düşününce rahatladı. Tek açıklama bu gibi gözüküyordu. Yoksa tırnak metali keserken kumaşı nasıl kesemeyecekti ki?
"Metal itişi! Büyü damgalarımın evrimi yüzünden gelişen orta seviye avcı yeteneği olmalı. Diğer avcılara karşı savaşırken sürpriz etmeni olarak kullanabilirim lakin canavarları avlarken pek bir işe yaramaz." Dudian hafiften kaşlarını çattı. Metalleri delebildiğinden iyi bir yetenekti fakat pek bir işe yaramıyordu. Tabii, bu anca yakın dövüşçü bir avcıyla dövüştüğünde geçerliydi. Yetenek okçuya veya aralarına mesafe koyabilecek başka bir avcıya karşı pek bir işe yaramazdı.
Hayat mükemmel değildi. Geçen birkaç yılda birçok darbe almıştı bu yüzden bu yeteneğin gerçekliğini kabul ediyordu. Üstelik, bu yeteneği ilerde metalleri şekillendirmek için kullanabilirdi. Hatta bazı benzersiz el işleri üretebilirdi!
Test etmeye devam etti lakin yeni bir özellik bulamadı. Dudian pes etti ve kuru yiyeceklerini yemeye başladı. Ardından bodrumdan çıkıp temiz hava aldı ve büyük duvara doğru yürümeye devam etti.
Büyük duvara dönmesi yarım gün sürmüştü. Yoldayken hiçbir canavarla karşılaşmamıştı. On yıl önce muhtemelen duvarın bu tarafında birçok canavar vardı lakin şimdi çoğu yiyecek sorun yüzünden göçmüştü. Kısacası geri gelmeyeceklerdi.
Dudian derin bir iç çekti ve önündeki yükselen büyük duvara baktı. Çantalarla kaplı on barut kutusu buldu.
Patlayıcıları kullanarak tuzak kurup canavarları avlamayı planlıyordu. Lakin şimdi plan daha sonra kullanılmak için rafa kaldırılacak gibi gözüküyordu. Şimdilik vücudunu iyileştirmek zorundaydı. Ardından daha çok canavar avlanmak için daha derinlere gidecekti. Muhtemelen işte o zaman barut kutuları işe yarayacaktı. Üstelik bir barut kutusu gulyabaniyi yaralayamamıştı bu yüzden on barut kutusu kullansa da öldüremeyeceği bir canavarla karşılaşabileceğini biliyordu.
"Bir dahakine daha çok getirmeliyim." Dudian'in içi, geçit onun olduğundan ve başkası bulur korkusu olmadan barut kutularını geçirebileceğinden huzurluydu.
Dudian anahtarı gömdüğü yeri buldu. Anahtarı kazdı ve büyük demir kapıyı açtı.
Dudian kara geçide baktı ve aniden birkaç şey düşündü. Çantada 24 buz kristali vardı. 20 tanesini çıkardı ve 4 tanesini çantasında bıraktı.
Dudian içeri girdi ve büyük demir kapıyı kapattı. Anahtarla kilitledikten sonra kapıyı kalın zincirlerle sardı.
Dudian büyük duvarın iç kapısından çıktı ve dışarda kapıyı koruyan iki ışık şövalyesini gördü. Hareket sesini duyunca gardiyanların ikisi de gözlerini açtı. Dudian'in sırtındaki çantaya baktılar. İçlerinden biri dedi ki, "Lütfen dur! Hareket etme!"
Dudian kapıda durdu.
Diğer muhafız bir düdük çıkardı. Bir süre sonra siyah bir kuzgun geldi.
Işık Şövalyesi bir kağıt çıkardı ve bir şeyler yazdıktan sonra siyah kuzgunun bacağına bağladı.
Dudian geri dönüşünü ana karargaha haber etmek zorunda olduklarını biliyordu. Üstelik, onu kontrol ettirecek bir yer hazırlamaları gerekiyordu. İkisi de gözlerinde nefretle Dudian'e baktı. Bir süre sonra bir şövalye taburu geldi. Çoğu standart gümüş zırh giyen yaverlerdi lakin onlara iki Işık Şövalyesi önderlik ediyordu.
Yanlarında taşınabilir bir hapishane hücresi gibi görünen koca bir araba vardı.
Dudian arabaya baktı ve hapishane günlerini düşündü. Eğer o zamanlarda metali kesebilen tırnakları olsaydı hapishaneden daha kolay bir şekilde kaçabilirdi.
"Arabaya." Şövalyelerden biri miğferinin aralığından Dudian'e baktı ve buz gibi bir sesle konuştu.
Dudian arabaya oturdu ve dedi ki, "Çabuk olun, acelem var!"
"Tabii!" Işık Şövalyesi tiksintiyle gözlerini kıstı. Elini salladı, "Gidelim!"
Tabur yönünü değiştirdi ve hareket etmeye başladı.
Dudian'in uzun zamandır bulunmadığı gözaltı merkezine gidiyorlardı. Kurallarda yazana göre tüm malzemeleri Işık Şövalyelerine verdi. Onları teşhis etmek için "Elementler Tapınağı"na taşıyacaklardı.