Birincil..

161 38 0
                                    

Kız konuşur konuşmaz çatal ve bıçak sesleri kesildi. Cevaplarını beklerken hepsinin gözü Dudian'in üstündeydi. Kızın dedikleri uzun zamandır içlerini kemiriyordu. Bu süre içinde yemeklerin kalitesi bile düşmüştü bu yüzden içlerindeki hoşnutsuzluk artmıştı.


"Saçmalık!" İhtiyar Fulin'in yüzü düştü.


Dedesi sinirlendiğinden o kelimeleri söyleyerek yanlış yaptığını biliyordu. Dudaklarını ısırdı ve başını öne eğdi.


Dudian'in yanında oturan Jake konuştu, "Baba, çocuk daha genç ve pek duyarlı değil bu yüzden gücenme. Dean Bey lütfen dediklerine aldırmayın. Ne kadar sürerse sürsün iyileşmenizi bekliyor olacağız."


Dudian cevap vermedi ama cevap olarak sadece gülümsedi.


Dudian'in kayıtsız kaldığını gördü, Jake'in gözlerinde hayal kırıklığı ve kızgınlık vardı. Babasının kızgın yüzüne baktı ve sakince oturan Sander'e döndü. Daha sonra içindeki başka bir şey sorma isteğini bastırdı.


Akşam yemeğinden sonra Dudian her zamanki gibi odasına gitti ve kapıyı kitledi.


Aradan birkaç gün geçti.


Dudian kahvaltısını odasında yaptı ve ardından İhtiyar Fulin'in yanına gitti, "Bugün gecikeceğim. Belki akşam yemeğine yetişemem."


İhtiyar Fulin ona baktı ve iç çekti, "Ailemdekiler bugünlerde saçmalamaya başladı. Sen onları dinleme. Duvarın dışına çıkmadan önce seni en iyi durumuna geri döndürmeliyiz."


Dudian gülümsedi, "Yakında iyileşeceğim." Ayağa kalktı ve sandalyeye astığı ceketini aldı. İhtiyar Fulin'le vedalaştıktan sonra tahta merdivenlerden salona indi. Hugh ve genç kuşaklardan birkaçı salonda sohbet ediyordu. Birkaç gün önceki genç kız da grubun içindeydi.


"Merhaba." Dudian yolunun üstünde olduklarından gelişigüzel biçimde onları selamdı.


Diğerleri ona baktı ama cevap vermedi. Sadece Hugh zorla gülümsedi ve Dudian'e bakıp konuştu, "Hey Dean Bey. Dışarı mı çıkıyorsun?"


Dudian başını salladı, "Elementler Tapınağını ziyaret etmem gerekiyor."


"Elementler Tapınağı mı?" Organizasyonun ismini duyunca hepsi bir anlığına şaşırdı. Gözleri parladı. Hugh öne çıktı ve dedi ki, "Dean Bey Elementler Tapınağına mı katılacaksınız?"


Dudian gülümsedi, "Çay içmeye gidiyorum ama neler olacağına bakarım."


Gençlerden biri dedi ki, "Eğer katılabilirsen ve birkaç arkadaş edinebilirsen o zaman onlardan birkaç iyi şey alabilirsin. Bu sayede konsorsiyumumuzun geleceği hakkında endişelenmemize gerek kalmaz."


Kızlardan biri şaşırmış bir şekilde bağırdı, "Yeni etek alamama konusunda endişelenmeme gerek kalmayacak."


Geçen gün Dudian'e soru soran kızın da mutlu bir yüzü vardı. Dudian'e baktı ve onu cesaretlendirmeye çalıştı.


Dudian onlarla vedalaştı ve kaleden çıktı. Arabaya bindi ve sürücüye onu Elementler Tapınağına götürmesini emretti.


Elementler Tapınağının binası Adliye, Kutsal Kilise veya konsorsiyumlardan tamamen farklıydı. Ne şubeleri ne de ana karargahları vardı. Tüm mimarlar bir yerde toplanmıştı. Hafta içleri birbirlerinden ilham almak için iletişime geçiyorlardı. Simyagerler ve iksir ustalarının çoğu böyle düzenli ve huzurlu bir öğrenme ortamına hasretti.


Tapınak, büyük duvarın iç duvarına yakın tarafta Ticari Bölgenin kuzeyindeki Kutsal Dağdaydı. İnsanlara göre eski çağda Kilise kutsal anlamına geliyordu.


Kutsal Dağ çok yüksekti. Dağın eteği birkaç küçük kasabayla çevriliydi. Hepsi Kutsal Kilise'nin koruması altındaydı. Bölgede devriye gezen düzinelerce Işık Şövalyesi vardı. Herkes Işık Tanrısının müridiydi, kıyafetleri ve cübbeleri tipik bir Kutsal Kilise üyesi gibiydi.


Dudian arabada beş saat oturdu. Sonunda Kutsal Dağın önüne geldi. Dağın eteğinden geçip yollarındaki ilk kasabaya girdiler. Kasabanın girişinde sekiz Işık Şövalyesi vardı. Yüzlerinde soluk bir ifadeyle Dudian'e buz gibi gözleriyle baktılar.


"Dur." Şövalyelerden biri Dudian'i durdurdu, "Lütfen kimliğinizi gösterin."


Dudian davetiyeyi çıkardı, "Bugün Tapınağa katılıyorum ve rapor vermeye geldim."


Genç şövalye mektubu aldı ve zarfın üzerindeki mührü kontrol etti. Mührü tanıyınca başını salladı, "Geç."


Dudian zarfı geri aldı ve dağ yoluna doğru devam etti. Her yüz metrede devriye gezen bir şövalye ekibiyle karşılaşıyordu. Kimliğini doğrulamak için davetiye mektubunu üç kez gösterdi. Bu bölgedeki savunmanın ne kadar sıkı bir seviyede olduğunun kanıtıydı. Bırak düşmanları buraya bir sinek bile giremezdi. Üstelik, Kutsal Kilise bölgeyi korumaya o kadar odaklandıysa o zaman Tapınakta birkaç önemli kişi olduğu anlamına gelirdi. Kıdemli avcılar bile Tapınağa saldırsa kaleye ulaşmaları zor olurdu.


Ne de olsa, sadece bir tane Elementler Tapınağı vardı. Buranın güvenliği Kutsal Kilise'nin gücünü gösteren önemli bir etkendi. Eğer burada yenilgiye uğrarlarsa o zaman bu Kutsal Kilise'ye ağır bir darbe olurdu.


Bir süre sonra Dudian Kutsal Dağın tepesine ulaştı. En tepede beyaz granitten yapılan görkemli bir kale duruyordu.


"Dur! Kimsin?" Dudian'in yaklaştığını görünce kalenin kapılarında dura muhafız bağırdı.


Dudian cevap vermek yerine doğrudan zarfı gösterdi.


Muhafız mektubu aldı ve gerçek olduğunu doğruladı. Mektubu geri verdi, "Lütfen bekleyin, ben gidip haber vereyim." Başka bir muhafıza eliyle işaret etti ve dönüp kaleye girdi. 10 dakika sonra geri döndü ama arkasında orta yaşlı bir adam vardı. O Kerry'di.


"Dean Bey?" Kerry, Dudian'i görür görmez tanıdı. Yüzünde küçük bir şaşkınlık vardı, "Sonunda geldin! Lütfen içeri gir."


Dudian dedi ki, "İşler yüzünden geciktim. Umarım davetiyede bir etkisi olmaz."


"Olmaz olmaz." Kerry şevkle cevap verdi, "Tapınağın kapıları bu kadar genç ve ümit vaat eden mimarlara her zaman açık. Daha yeni gelsen de ismin çoktan Elementler Tapınağına yayıldı. Gelişmiş dokuma tezgahların sadece tekstil makinelerin etkisi arttırmadı ama aynı zamanda yeni bir çağ açtı. Birçok usta senin işinden ilham aldı ve büyük sonuçlar aldılar."


Dudian dokuma tezgahlarını geliştirmenin arkasındaki asıl anlamın etkiyi arttırmak yerine insanların mekanik enerji kavramını anlaması olduğunu biliyordu.

DARK KİNG ~2.KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin