Dudian mahallede 500-600 metre kadar gizli gizli dolaştı. O sırada yakın bir yerden burnuna bir koku geldi. Ancak, kokusunu aldığı şeyin de onu fark etmiş olduğunu hissetti çünkü ona doğru yaklaşıyordu. Onu fark edenin normal bir ölümsüz olmadığını anlayınca tedirgin oldu, "Bu sefer nasıl bir mutant?" diye fısıldadı Dudian.
Ancak, bu sefer hazırdı. Atış yapabileceği güzel bir yer buldu. Koyu gümüş oklarını çıkardı ve dikkatlice sokağa baktı. Aldığı kokuya göre iskelet birazdan sokağın köşesinden fırlayacaktı.
Oradan gelecekti!
Dudian gözlerini kıstı, eli aniden yayın ipini çekti ve bıraktı.
Whoosh!
Ok havayı delerken parlıyordu.
Sokağın köşesi yosun ve bitkilerle kaplıydı. Tam o sırada köşeden büyük bir şey çıktı. Uzun kolları ve bacakları vardı. İskeletin sırtı bir devininki gibi eğimliydi ve kollarında orak gibi çıkıntılar vardı. Az önceki iskeletle aynıydı. Bir mutant!
Puff! Ok, o köşeden çıkar çıkmaz yüzüne saplandı.
Dudian iskeletin zamanlamasını tahmin etmiş ve önceki iskeletin boyuna göre nişan almıştı. Ancak, kafatasına nişan almak yerine ağzına nişan almıştı. Atışı hedefi aklında canlandırarak yapmıştı.
Özel bir maddeyle kaplanmış gümüş oklar iskeleti pek etkilemiş gibi gözükmüyordu. Kükredi ve ileri doğru koşmaya başladı. Lakin daha on metre bile gidemeden, yerdeki yosun yüzünden ayağı kaydı ve yere düştü. Birkaç kez yuvarlandı ve durdu.
Özel gümüş oklarının yaratığı öldüremeyeceğini beklemediğinden Dudian korkmuştu. Sıradan bir demir ok çıkardı. İskeletin kafasına nişana aldı ve fırlattı. Atıştan sonra tepki olmadığını görünce yavaşça cesede doğru yürümeye başladı. Hançeriyle zar zor birkaç kez denedikten sonra servikal omurunu kesebildi.
Dudian demir oku geri aldı. Ancak, gümüş oku geri çektiğinde şaşırmıştı. Ucu patlamıştı ve saplandığı yerde koyu gümüş bir parıltı vardı. O gümüş şey cıvaydı.
Dudian okların ölümcüllüğünü arttırmak için birçok yol düşünmüştü. En sonundaysa cıvada karar bulmuştu. Çok zehirli bir maddeydi ve kan damarlarına girerse düşmanı öldürme ihtimali yüksekti.
Dudian hançerini çıkardı ve çabucak kafatasını kesti. Cıvanın beyne girdiğini fark etti. Buz kristalinin endotermik etkisi yüzünden beyin sıcaklığı düşük olsa da cıva yavaşça beyne girmişti. Dokular soğuk olduğundan hemen etki etmese de iç dokulara zarar verecek ve öldürecek kadar hızlıydı.
Dudian buz kristali aldı ve çantaya koydu. Birkaç tane biriktirip güvenli bir bölgeye gidip onları özümsemeyi planlıyordu.
"Duvarın bu tarafındaki ölümsüzler mutasyona uğramış gibi gözüküyor." Dudian üç tane ölümsüz öldürmüştü. İkisi iskelet, birisiyse sıradan bir ölümsüzdü. Muhtemelen ya hiçbir şey yemediği için ya da arabada sıkıştığı için mutasyona uğramamıştı. Bu da onlara mutasyon geçirten bir etken olduğu anlamına geliyordu.
"10 yıl önce Huasheng Konsorsiyumunun gönderdiği kıdemli ve orta seviye avcı ekibi sürüsüyle normal ölümsüzle karşılaşmış olmalı. Ancak, o seviyedeki avcılar normal ölümsüzleri öldürmez. Buz kristalinin fiyatı bir altın sikke olduğundan o yaratıklara tiksintiyle bakarlar. Yani iç bölgelere ilerlemiş ve çok tehlikeli bir şeyle karşılaşmış olmalılar." Dudian neler olmuş olabileceğini düşünüyordu. Muhtemelen daha değerli canavarları öldürüp üstündekileri satmayı planlıyorlardı ama canavar yerine ölümle karşılaştılar.
"Şimdi, sıradan ölümsüzlerin soyu tükenmiş ve arkada kalanlar sadece iskeletler gibi gözüküyor. Yani ya bir çeşit canavar ya da iskeletler onları yedi. İlk neden imkansız çünkü canavarlar yiyecek bir şey bulamazlarsa göç ederler. İskelet konusu daha mantıklı geliyor. Asıl soru şu, onları gerçekten de yiyorlar mı?"
Dudian çabucak durumu analiz etmeye başladı, "Eğer ikinci durumsa?! İskeletler ölümsüzleri ya da ikisi de birbirini yediyse o zaman arda kalanlar son derece korkunç seviyedeki canavarlar olmalılar."
Ortada iki etken olduğunu biliyordu. İkisinin de tehlikeli olduğunu fark edince yüzü çirkinleşti. İkisini de kolay yol olarak kabul edemezdi.
Bu işi eski bir yolla çözmeye karar verdi, kokusunu saklayacaktı. İskeletin derisinden et parçaları kesti ve kaymasın diye onları zırhına yapıştırdı. Diğer canavarların dikkatini çeker diye iskeletin kanını üstüne sürmedi. Normalde canavarlar iskeletlere saldırmazlardı ama kan kokusu aç canavarları çekebilirdi.
Üstelik, deri kokuyu örtmek için yeterliydi. Derinin altından kan kokusu gelse de bu kaçınılmazdı.
Dudian çabucak oradan ayrıldı.
Diğer bölgelerdekilere göre iskelet sayısı daha azdı.
Ancak, çok geçmeden başka bir iskeletin 700-800 metre uzaktan ona doğru geldiğini fark etti. Kokusunu örtmek için kullandığı yol ters tepmişti. Mutant iskelet hızlıca ona yaklaşıyordu.
Eğer iskeletin derisini kullanmasaydı kendi gizlenme yetenekleriyle diğer iskeletin 500 metre yakınına o fark etmeden yaklaşabileceğini düşündü.
Başka bir yol düşünmek için çok geçti. Çabucak koyu gümüş bir ok çıkardı ve atış yapabileceği uygun bir yer bulmak için etrafa baktı. Artık aralarında 200 metre kalmıştı.
Çok geçmeden düşman gözükmüştü, önündeki sarmaşıklarla bitkileri keserek ve kükreyerek Dudian'e doğru koşuyordu.
Bu başka bir mutant iskeletti!
Dudian hareketlerini çoktan tahmin etmiş ve atışını zamanında yapmıştı.
Puff!
Ok yüzüne saplandı.
Okun saplandığı yerin beyninden uzakta olduğunu görünce Dudian'in yüzü hafiften değişti. Cıvanın dokulara ulaşması bayağı zaman alacaktı.
Başka bir ok çıkardı. Mutant iskelet 300 metre uzakta olduğundan sıradan demir bir ok kullanacaktı.
"Sakin ol ve odaklan!.."
Dudian'in parmağı ipi bıraktı.
Ok fırladı ve iskeletin gözünü deldi.
Mutant iskeletin yere düştüğünü görünce Dudian rahatlamıştı. Zaman kaybetmedi ve kafasını kesmek için hemen yanına gitti.
Buz kristalini çıkarttıktan sonra Dudian barut kutularını alıp başka bir yere gitti.
Göz açıp kapayıncaya kadar aradan 2 gün geçti.
Son iki gündür yağmur yağmıyordu ve hava biraz kasvetliydi. Ancak, tam da ava çıkmalıktı.
Dudian gündüzleri avlanıyordu ama geceleri dışarı çıkmaya cüret edemiyordu. Karanlık görüşü olsa da gece avlanmayı tercih eden canavarlar vardı. Her gece bazı harabeler bulup oranın etrafına barut serpiyordu. Bunun ilk nedeni barutun kendi kokusunu örtmesiydi. İkincisiyse eğer bir canavar halkanın içine girerse barut kokusu hareket edeceğinden canavarın geçtiğini öğrenecekti.
Duvarın dışında tek başına olduğundan fazladan bir koruma yoktu. Burada hayatını riske atıyordu.
Son iki günde 22 mutant iskelet öldürmüştü. Yakındaki bölgeleri temizlemişti. Şu andaysa iç bölgelere mi gitse yoksa büyük duvara geri mi çekilse diye düşünüyordu.
Uzaklardan farklı türlerin kokularının geldiğini biliyordu. Çoğunlukla mutant iskeletler olsa da diğer kokuların ne tür yaratıklara ait olduğunu söyleyemiyordu.