"Bu kadar düşüncesiz olma." İhtiyar Fulin Dudian'in yüzündeki ifadeyi görünce iç çekti, "Hesapları değiştirdiklerini bilsek bile elimizde hiç kanıt yok. Adaleti ortaya çıkarmanın bir yolu yok. Üstelik, şu anda mimar kimliğine sahipsin bu yüzden bu kadar küçük bir olay için itibarımızı kaybedemeyiz. Gücümüzü biriktirip yeteri kadar güçlendiğimiz zaman hesap sormalıyız."
Dudian İhtiyar Fulin'in gözlerindeki endişeyi görebiliyordu. Yavaşça elini kaldırdı ve omzuna vurdu, "Merak etme, bu şeyle ben ilgileneceğim. İnsanlar, ister kıdemli avcı ister sıradan biri olsun kırılgan yaratıklardır. Bu herkes için aynı. Kusursuz bir makineyi yok etmek için bir balta gerekmez, bunu unutma. Bazen uzun çubuğu çekmek seni yok eder."
İhtiyar Fulin karanlıkla dolu olan gözlere baktı. İçi titredi. Sanki önündeki bir delikanlı değilde karanlık ve şeytani bir canavardı.
"Şimdi, hadi akşam yemeğimizi yiyelim." Dudian'in yüzünde aniden bir gülümseme oluştu. Göz açıp kapayıncaya kadar tavrı nazik birininkine dönmüştü.
İhtiyar Fulin, Dudian'in kelimelerini dikkatlice düşünürken transa girmiş gibiydi. Kendine geldi ve dedi ki, "Evet... Evet... Geç oluyor. Gidelim. Bu tüm soyluların katılacağı nadir bir toplantı. Soyluları kazanmak için bu fırsatı yakalamalıyız."
Dudian gülümsedi ve yürümesine yardımcı olmak için koluna girdi.
Kahya çoktan arabayı hazırlamıştı. İkisi de Elementler Tapınağının şöleni hazırladığı mekana gittiler - Aziz Peters.
Bir zamanlar Aziz Peters Kutsal Kilise'nin bir katedraliydi. Ancak, Elementler Tapınağı kurulduğu zaman orayı Kutsal Dağa yakın olduğu için bir hediye olarak Tapınağa verdiler.
Güneş giderek batmaya ve yıldızlar birer birer gökyüzünde belirmeye başladı.
Aziz Peters'ın dışında park etmiş düzinelerce araba vardı. Arabalar Ticari Bölgenin soylularına aitti. Çoğu üst soylulardandı ama bazı yükselmekte olanlar da oradaydı. ne de olsa bu dönem madalyasını vermek için Tapınağın düzenlediği bir şölendi. Mellon ve Scott gibi büyük konsorsiyumlar Dudian'le ilgilenmese veya umursamasa da Elementler Tapınağına yüz vermemezlik yapmaya cüret edemezlerdi.
Katedrale giden yol kokulu gaz lambalarıyla aydınlanmıştı. Lambalar bir yaratığın vücudundan aldıkları susam yağının parçalarıydı. Bazı üst soylular bile onları kalelerinde sadece çalışma ve yemek odasında kullanıyordu. Ancak, burada sadece yolu aydınlatmak için gelişigüzel bir biçimde yerleştirilmişlerdi. Görevdeki muhafızlar dahi lambalardan yayılan koku yüzünden dinç hissediyordu.
Kerry ve diğer meslektaşları kapıda duruyor ve misafirleri bir bir karşılıyordu. Kerry neredeyse herkesle tanışıktı. Büyük bir iletişim ağı vardı. Tam iki soyluyu içeri göndermişken kapının önünde bir araba durdu. Arabanın üstündeki sancağı görünce Kerry'nin gözleri parladı.
Arabadan ilk inen Dudian'di. İndikten sonra dönüp İhtiyar Fulin'in arabadan inmesine yardım etti.
"Dean Bey." Kerry hemen onlara yaklaştı, "Biraz geç kaldın. Unutma bu gecenin yıldızı sensin!"
Dudian omuzlarını silkti, "Trafik vardı."
Kerry çaresizce gülümsedi ve ihtiyar Fulin'e baktı, "İhtiyar reis Fulin. Vücudun hala sapasağlam. Bu arada, cidden bir hazine bulmuşsun."
"Şans, şans." İhtiyar Fulin güldü.
"Lütfen içeri gelin. Dışarısı esiyor." Kerry hemen onları davet etti ve yolu gösterdi.
Üçlü Aziz Peters'ın içine girdi. Kapı aynı anda 10 kişiyi geçirecek kadar genişti. Kalın kapılar yavaşça açıldı ve içeriden altın bir ışık dışarı fırladı. Kahkaha sesleri dışarı kadar geliyordu. Mekan son derece lükstü. Her şey ince sanat işiydi. Avizeler bile en kaliteli camdan yapılmıştı.
Kerry güldü, "Benim misafirleri karşılamam gerekiyor. Size sonradan eşlik ederim."
Kerry gittikten sonra Dudian ve İhtiyar Fulin salona girdi. Şaraplar, pastalar, taze meyveler ve diğer şeylerle dolu devasa bir masa vardı. Soylular gruplar oluşturmuş sohbet ediyorlardı. Aristokratik nezaketin tavrını göstermek için fısıldaşarak konuşuyorlardı.
"Aziz Peters'a gelme ayrıcalığımın olacağını beklememiştim." İhtiyar Fulin duygulanmış bir şekilde konuştu, "Babam geçmişte partilere katılmıştı ama çok genç olduğumdan beni yanında getirmemişti. Bu efsanevi yeri görebilme şansına sahip olduğum için sana teşekkür etmeliyim. Gerçekten de ustalarca yapılmış bir yer. Şu ihtişamlı atmosfere bak."
Dudian az şeker oranı olan küçük pastalardan birini aldı, "Hadi gidip oturalım."
"Tamam." İhtiyar Fulin başını salladı ve dinlenmek için kanepeye oturdu. Dudian'e baktı, "Sen git ve insanlarla konuş. Bu yaşlı adama eşlik etmene gerek yok. Bu fırsattan faydalan ve leydilerle takılmayı dene."
Dudian çaresizce ona baktı, "Yaşıma uygun birini bulamam ki."
"16 yaşlarında birini bulamayacaksan ne olmuş? Burada daha olgunları var. 20 yaşından daha genç birini bulmak biraz zor olur ama yine de biraz var." İhtiyar Fulin gülümsedi ve bazı kızları işaret etti.
Dudian İhtiyar Fulin'in işaret ettiği yöne baktı. Birkaç soylu leydi beraber duruyor, sohbet ediyor ve gülüyordu. Gözlerini onlardan çekti ve İhtiyar Fulin'e dedi ki, "Sen iyice dinlen." Salonun ortasına gitti ve etrafta gezinmeye başladı. Fısıldaşmaları biraz gayretle ayırt edebiliyordu. Gizli şeylerden konuşmuyor olsalar da aralarında ne tür şeylerden konuşmayı sevdiklerini duyabiliyordu.
"Burong Ailesi..." Dudian gözleri orta yaşlı bir adam düştü. Bu adamın yüzü ona tanıdıktı. Onu bir kez görmüş olsa da aklına iyice kazınmıştı. O Jenny'nin babasıydı. Rudolph Burong!
O anda Rudolph birkaç soylu tarafından çevrelenmişti. Elindeki şarapla dolu bardağı ara sıra yudumluyordu. Şarap bu tür partiler için iyi bir eklentiydi. "Utancı" onlardan alırdı.
"Küçük şeytan, etrafa bakma." Aniden arkasından bir ses geldi.
Dudian arkasına bakınca obez ve orta yaşlı bir adam gördü. Tanıdık geliyordu ama nereden olduğunu hatırlayamıyordu. Aniden aklına bir toplayıcıyken Mellon Konsorsiyumunun balosuna katıldığında gördüğü ilk soylu geldi. O kadar zaman sonrası adamın yüzü ve vücudu biraz değişmişti bu yüzden tanıması da zorlaşmıştı.
"Mace?" Dudian ona baktı ve ismini fısıldadı. İsmini uzun zaman önce duymuştu ve aklının bir köşesine kazımıştı. O günlerde yaşadığı aşağılama onda derin bir etki bırakmıştı bu yüzden unutamıyordu.
"Huh?" Orta yaşlı adam kaşlarını çattı, "Beni tanıyor musun?"
Dudian adamın kim olduğunu kabul ettiğini görünce umursamaz bir şekilde konuştu, "Tasman güzel. Onu uzun süre boyunca takmak istemen bir utanç." Ardından döndü ve gitti.
Orta yaşlı adam boynunda asılı olan el işi kolyeye baktı. Onu yapmasını bir ustadan özellikle istemişti. Dudian'e arkasından baktı ama o da gitti. Öfkeliydi ama böyle bir durumda doğrudan bağıramazdı. Öfkeyle onun arkasına baktı ve görünüşünü aklının bir kenarına yazdı.