Dudian'in görev salonunda itiraz ettiği haberi Tapınaktaki ve konsorsiyumlardaki herkesin kulağına gitti. Görevin başarılı veya başarısız olması önemsiz bir meseleydi. Normalde orta seviye bir mimar bu kadar dikkat çekmezdi fakat Dudian dönem madalyasını alan kişiydi. Üstelik, o Tapınaktaki ustalar tarafından yakından izlenen biriydi.
"O dönem madalyasını alan mimar mı?"
"İlk görevinin yılan arbaletini geliştirmek olduğunu duydum. Görev yarım günde tamamlamış. Hızlı verdi ama başarısız oldu. Oh! Gerçek bir mimarın ne olduğunu öğrenmeli. Ufacık bir bilgi ve şansla mucizeler yaratamayacağını bilmeli."
"Ne de olsa sadece bir terzinin oğluydu. Böyle bir makineyi de babasının etkisiyle yaratmış olmalı. Tapınağa katılalı daha bir ay oldu. Ancak, yılan arbaleti farklı bir konu. Bu askeri bir ürün ve siviller için değil. Yapısını böyle kısa bir sürede anlayamaz. Tahta elementi grubunda olsa da yapması kolay bir iş olduğu anlamına gelmez! Üstelik, yılan arbaletini sınamakla sorumlu kişi olan Tiffany soğuk biri olarak biliniyor. Öğretmeninin yarattığı ürüne çok saygı duyuyor. Gelişim olağanüstü olmadığı sürece fikrini değiştirmek kolay olmaz."
"Doğru. Çaylağın kötü şansı var!"
"Öyle deme. Bu dönem madalyasını kazanan kişinin Tiffany'nin gözünde önemsiz olduğunu gösteriyor. Çaylağın kibrini bastırması bir bakıma güzel bir şey. İlerleme kaydetmenin kolay bir şey olmadığını anlamalı!"
"Haha, bir terzinin oğluna neden dönem madalyası verdiklerini hala anlamıyorum! Yalan mı!"
Bazı kıdemliler Kutsal Dağdaki kalelerine gelen çaylak hakkında konuşuyorlardı. Dönem madalyası Elementler Tapınağı tarafından verilen en nüfuzlu madalyalardan biri olduğundan son derece ilgilerini çekiyordu. Çoğunun hayatlarını boyunca ulaşamayacağı bir başarıydı.
Madalya her verildiği zaman mimarlar için bir çağın değişimini temsil ediyordu.
Er Dağı. Burong Ailesi.
"İtiraz mı?" Rudolph, kahyanın onu verdiği mektubu okudu. Alay eder gibi gülümsedi, "Ne kadar yükselirse o kadar sert düşer. Öyle bir ürünü geliştirmek sadece bir gününü mü almış? Nasıl gösteriş yapmadan durulacağını bilmiyor. Görevi tamamlamak için kalan zamanı değerlendirmedi ama itiraz ediyor! Ustaların çoğu da bu gösteriyi izliyor olacaktır!"
Rudolph Dudian'in babasının bir terzi olduğunu biliyordu bu yüzden tekstil makineleriyle bayağı bir etkileşime geçmiş olmalı. Fakat yılan arbaleti bir sivil ürünü değildi. Dudian'in bir avcı olduğunu bilse de o sadece bir kariyerdi. Eğer tüm avcılar nasıl bir şey icat edeceğini bilseydi o zaman avcıların hepsi askeri ürünler için usta mimar olurdu.
Mel Ailesi.
Bahçede orta yaşlı bir adam sandalyesine yaslanıyordu. Gevşek bir şekilde oturuyor ve çayının tadını çıkarıyordu. Karnı sanki yemeğini yeni yemiş gibi yusyuvarlaktı. Yaptığı hareketlerden çağdaş bir soylu aileden olduğu belli oluyordu. Adı Mark'dı. Mark Mel zamanında konsorsiyuma bir kaplan gibi önderlik etmişti. Gençken iş dünyasında bir mucize yaratmıştı. Bunun sonucu olarak zayıf aile onun önderliğinde yükselmişti. Başardığı şeyler yüzünden Mark birçok zengin iş adamı için bir modeldi. Karşısında 16 yaşında güzel yanaklı ve küçük ağızlı ipince bir kız vardı. O, Mark'ın tek kızıydı. Sarah Mel.
Birkaç yıl öncesine kıyasla Sarah Mel daha güzel, canlı ve zarifti. Fincandaki çaydan zarifçe bir yudum aldı ve geri masaya koydu.
"Baba Jenny'nin huyunu biliyorum. Aklı var ama sosyal biri değil. O kişinin haberlerini daha yeni gizlice gönderdim bu yüzden onu asla unutmayacak. Böylece babasına başkasıyla evlenmek için asla söz vermeyecek." Sarah'ın yüzünde bir gülümseme oluştu, "Annesi o doğduktan sonra öldü. Ardından babasıyla Jenny'nin arasındaki güvenilmez bir ilişki ve bir duvar oluştu. Onu bağrına basmak yerine babayla kız arasında ilişki koptu."
Mark kızının sözlerini dinledi. Yüzünde bir gülümseme vardı, "Demek babasıyla olan ilişkisi iyi değil."
Sarah iç çekti, "Aslında Jenny iyi bir oyun arkadaşı."
"Eğer yapacak cesaretin yoksa bunu ben halledebilirim." Mark gülümsedi.
Sarah ona baktı ve başını iki yana salladı. O sırada ayak sesleri duyuldu ve kahya hızlıca onlara doğru geldi. Onlara selam verdi ve zarfı uzattı, "Efendim, Elementler Tapınağından."
Mark zarfı aldı ve açtı. Kağıdı tutup çıkardı. Ne yazdığına baktı, "Ufaklık. Görevinde başarısız olmuş. Lakin yaşından dolayı bu utancı kaldıracak gücü yok. Sana ait olmayan şeyleri aldığın için her zaman bir bedel ödemek zorundasındır."
Sarah'ın sesi bahçede yankıladı, "Şiirden mi bahsediyorsun?"
"Hmm, şiiri iyiydi." Mark gülümsedi, "En azından bir mimar olarak bildiklerinden daha yüksek bir seviyede." Mektubu okuduktan sonra Sarah'a uzattı. Kızının aile işlerine bulaşmasını asla yasaklamamıştı. Aksine, fırsatlar yaratıp Sarah'ı küçük işlerle ilgilendiriyordu. Hayatın bu yönüyle ilgilenebilmesi için küçük yaştan beri onu yetiştiriyordu.
Sarah mektuba bir bakış attı ve başını iki yana salladı, "Haddini bilmez şey. Böyle güzel şiir yazan birinden bunu beklemezdim. Aslında şiiri de kibir ve inatçılıkla doluydu..."
"Daha yeterince olgunlaşmamış... Böyle bir sonuç yüzünden kendini küçük görmemeli..." dedi Mark ve derin bir iç çekti.